Sevgilim Annabel;
Sen gittikten sonra yıllar yılı o deniz ülkesinde kaldım. Artık sensiz bu ülkeye tahammül edemiyorum. İnsan, sevdiklerini kaybedince düşünme hastalığına yakalanıyor. Sanki içinde aniden, bir çöküntü gibi beliren boşluğu kapatma çabası… Bilemiyorum… Galiba delirmeye başlıyorum. Akşamüstleri bedenimi bir uyuşukluk kaplıyor. Hele o ipek gibi saçlarının omzuma verdiği ağırlığın yokluğu, beni dayanılmaz bir boşluğa sürüklüyor. Yokluk üzerine daha fazla düşünmeye başlıyorum. Sensiz bu deniz ülkesi, denizden gelen karanlık canavarların istilası altında. Ruhum onlarla savaşmak için çok yorgun. Kaçasım var, toprağın altına doğru. Öğlen olmuş, güneş doğmuş, zaman, her şey tahammül sınırlarımın çok üstünde. Gözlerim bana oyunlar oynuyor. Sıklıkla, saatlerce mehtabı seyrettiğimiz kayalığa giderim ve orada seni görürüm. Ama sen yoksun, öldün, göçtün. Peki, o sana çekilmez derecede benzeyen kadın kim? Neden bana sürekli senin sesinle hitap ediyor? Annabel, galiba o mehtabın ışığıyla parlayan kadın sensin.
Buradaki insanlardan şikâyetçiyim Annabel, bana iyi davranmıyorlar. Önlerinden geçerken, ayaklarıma vurup beni düşürmeye çalışıyorlar. Kimi zaman yüzüstü yere kapaklanıyorum. Yere düşersem iyi, kahkaha edip yollarına devam ediyorlar. Yıkılmak istiyorum artık Annabel. Ama yapamam, senin hayalin daha güçlü bir istek. Bazı zamanlar, düşünüyorum, acaba delirdim mi diye, imkânı yok Annabel, delilerin kaygıları olmaz. Seni bir gün unutursam diye ödüm kopuyor. Ya o korkunç canavarlar beni yenerlerse, seni benim zihnimden silerlerse. Hayır, hayır bunun için beynimi kafamın içerisinden çıkartıp yakmaları bile yetmez. Kalbimi de söküp yemeleri gerekir.
Senin mezarının yanına yeni bir mezar daha kazdım Annabel. Geceleri orada uyuyorum. Mezarını korumak için, o lanetli deniz dibi cinlerinden ve kıskanç meleklerden tabii ki. Biliyor musun, bunu yazmaktan utanç duyuyorum ama dürüst olmalıyım, senin yanında olduğumdan bile daha huzurluyum o mezarda. Seni beklemek, seni yaşamaktan daha hoş geliyor artık bana. Denizin ötesinde yapılan akın hazırlığına karşı direniyorum. Direniyorum meleklerin hücumuna, direniyorum sesini unutmamaya, direniyorum seni üşüten bulutlara… Biliyor musun, bunların hepsi bana olması gerekenden çok daha kolay geliyor. Sanki sen ölmek, ben de beklemek için yaratılmışız. Ölümün bir saniye bile aklımdan çıkmıyor Annabel. İnsanlık bu kadar huzurlu bir ölüm görmemiştir. Kanatların vardı, Annabel, denizin üstünde süzülüyordun. Biliyorum, bu yüzden öldün. Tek pişmanlığım Annabel, seninle dalgaları kucaklayamamış olmak. Ruhum ve kalbim, ben yaşadıkça ve öldükten sonra da burada bu azgın denize karşı duran mezarından bekleyecek ve bir gün kavuşma vakti gelince seni, sevgilimi, hayatımı, gelinimi hasretin susuzluğuyla kucaklayacak.
Karasevdalın Edgar
Ergün Öner Mehmet Öner Anadolu Lisesi, 11. sınıf öğrencisiyim. Edebiyat ve felsefe ile ilgileniyorum. En büyük hedefim iyi bir insan olmak.
Merhaba Yusuf ne kadar yeteneklisin cok tebrik ediyorum…bizim ulkemiz insana deger verme konusunda oldukca cimri olsa da bundan cok etkilenip umarim iyi bir insan olma hedefini yitirmezsin..cunku aslinda tek anlami olan ve hem seni hem de etrafindakileri mutlu edecek yegane sey bu…yolun ve durugörün hep acik olsun…
İlginiz ve yorumunuz için teşekkür ederim. Yolumu çizdim ve o yolda ilerleyeceğime emin olabilirsiniz.