
Hayatta bazen “önemsiz kişiler (!)” dikkatimizi ilginç bir şekilde çekebiliyor… derlerdi de inanmazdım: Bizim okuldaki hademe de onlardan biriydi.
Görürdüm arada onu: Tuvaletleri temizlerken, yerleri silerken, orada burada… İşine gücüne bakardı, kimseyle bir derdi olmazdı. Bazen öğrencilere sitem ederdi ama genellikle suskundu; zaten mazlum insanların sesleri ya çok çıkar; ya da hiç çıkmaz derler!
Bir gün, 4. dersteki sınava hazırlanırken, lavaboya uğramak üzere sınıftan çıktım. Koridorda karşılaştım onunla: Bizim hademe telaşlıydı ve besbelli bir problemi vardı. Yanından geçip giderken bir an durdurdu beni:
— Oğlum -dedi-, şu telefonumda birisini aramak istiyorum arayamıyorum… Nesi var bunun? -diye ekledi.
Telefonu biraz kurcaladıktan sonra:
— Abi, bu telefon çok donuyor, güçsüz kalıyor; o yüzden birilerini arayamıyorsun… -dedim- Doğru düzgün çalışmıyor şu anda telefonun, telefonu sıfırlaman gerekebilir; ama bir süre sonra yine aynı şey olacak… O yüzden yeni bir telefon alman lazım… -diye utana sıkıla ekledim. Ancak bu “doğru sözleri” söylediğime o an pişman oldum!
Korktuğum başıma gelmişti, hademe abi 2 saniye telefonuna baktıktan sonra:
— Yavrum, daha yeni almıştım ama bunu… -dedi ve gözlerime baktı…
İşte korktuğum o an: Çaresizlik nedir, üzüntü nedir, fakirlik nedir, vahşi kapitalizm nedir… Tüm bunlar yüzüme dehşetli bir şekilde vurulduktan sonra, hademe abiye ne diyebilirdim ki?
Yaklaşık 2 senedir Defter Arkası'nda yazılar yazıyorum. Genellikle deneme ve öykü yazarım; fakat ara sıra bilimsel yazılar da yazıyorum. Bir süredir sosyal bilimler üzerine yoğunlaştığımdan dolayı, yazılarım da bu doğrultuda olmaya başladı. Eğitimime Haydarpaşa Lisesi'nde devam ediyorum.
Korkunç düzende yok olan basit ama değerli insanlar o kadar çok ki…
Maalesef.