
Issız Adam – Film Analizi
- Selin Ece Bahçecik
- gönderildi KültürSanat
- 13
Issız Adam, Çağan Irmak’ın yönettiği, başrollerini Melis Birkan ve Cemal Hünal’ın üstlendiği; şehir yaşamındaki yalnızlığı yorumlayan bir dram filmidir. 7 Kasım 2008 tarihinde vizyona giren filmin konusu; toplumlardaki ıssızlık kavramını klişeleşmiş metafor ve hayatlar üzerinden anlatılmasıdır. Tahmin edilemeyecek kadar duygusal ve çarpıcı mesajlar içeren bir son ile resmeden yönetmenin hikayesiyle büyük bir gişe başarısı elde etmiştir. Filmde 35 mm kullanılarak sinemaskop tekniği uygulanmaktadır ve filmin görüntü yönetmeni Nuri Bilge Ceylan gibi başarılı isimlerle birlikte çalışmış Gökhan Tiryaki’dir.
Dinamik ve akıcı bir kurgu, boğucu olmayan bir senaryo olması Çağan Irmak filminde göze batan yorucu ve uzun diyaloglara takılmaya mahal vermemektedir. Filmde pek çok rol, hikaye ve mekan aslında Alper ve Ada’nın diyaloglarındaki ve ilişkilerindeki detayları onların sahneleri haricinde de seyirciye yansıtmaktadır. Yardımcı rollerde oldukça az sayıda oyuncuya yer verilmektedir. Bunlardan en önemlileri Ada’nın haline müdahale edemeyerek onu Alper’le ilişkisinde destekleyen Gözde Kansu’nun canlandırdığı Sinem karakteridir. Alper’in annesini ise tiyatro oyuncusu olan Yıldız Kültür canlandırmaktadır. Alper’in annesinin filmdeki en önemli yansıması, Alper’in kaçmakta olduğu yakın aile ve akraba ilişkilerini temsil etmektedir. Alper’in hayatı boyunca herkesten uzak ve ıssız biri olmasının zıt karakteri annesi Müzeyyen Hanım üzerinden sergilenmektedir. Geleneksel ve kültürüne bağlı Müzeyyen Hanım’ın şehir hayatının bağlayıcı ve abartılı konforuna bir türlü alışamaması, her seferinde bu durumdan kaynaklanan yakarışları, Alper’i oldukça huzursuz etmektedir.
Karakterler film boyunca bizlere tanıtılmakta ve ortaya çıkması beklenen yönleriyle izleyicinin beklentilerini karşılamaktadır. Hikayede seyirciye aşılanan yalnızlık teması, iki karakterde zıt şekillerde de olsa gözlemlenmektedir. Kent hayatının bunaltıcı kalabalığındaki kopukluk, filmin başlığından da anlaşılmaktadır. Filmin başlığının Issız Ada’m şeklinde yazılabilir oluşu, ufak bir kelime oyununu da beraberinde getirmektedir. Bu yazılış izleyiciye ulaştırılmak istenen mesaj ve karakterlerin yorumlanması açısından çarpıcıdır. Temelinde herkesin bir ıssız adası olduğu fakat birilerinin bu adayı keşfedene dek yalnız olduklarını düşünmeleri , herkesin kendini ıssız bir adam veya kadın olarak nitelediği gerçeğiyle de seyirci yüzleştirilmektedir. Şehir hayatının insanların hayatını monotonlaştırması, insani duygu ve değerlere verilen önemin bir hayli azaltması da bu durumu tetiklemektedir. Bununla beraber pek çok insanın geliştirdiği sapkın alışkanlıklar ve ilişkiler ortaya çıkmaktadır. Karakterler üzerinden bu durum Ada’nın çocuklarda, ikinci el kitaplarda, Alper’in ise plaklarda sıkışıp kalan değerini yitirmemiş hikayelerde aramasında görülmektedir.
Filmde karakterlerin hayatlarındaki eksikleri gidermek için başvurdukları sapkın ilişkiler ve yaşamları zaman zaman şehir vampiri diye de tabir edilmektedir. Çağan Irmak pek çok obje ve müzikle de hikayeyi pekiştirmektedir. Kullanılan mizansen örnekleri nostaljik Türk pop şarkıları, 45’likler ve mekanlarla romantik ve duygusal bir ortamı başarılı bir şekilde kullanılmaktadır. Örneğin Alper’in plaklardaki sesin sıkıştırılmamış olduğunu, dijital yazılımlardan uzak, doygun bir ses verdiğini belirtmektedir. Alper’in uzak durmak istediği geleneksel hayatı ile çelişen bir durumdur. Ancak bu durumdan da ilişkilerindeki yapaylıktan dem vurup sıkıştırılmamış, gerçek ve yalın bir ilişki aradığını anlarız. Ada’nın ise apayrı bir dünyası vardır. Bir kostüm dükkanı vardır ve çocuklara yönelik kostümler tasarlamaktadır. Onun sevimli, masalsı dünyasının bir yansıması gibidir bu dükkan. Ayrıca ikinci el kitaplara oldukça düşkündür, kitaplarda başkalarının notlarına, izlerine rastlamak çok hoşuna gitmektedir. Yani yaşanmışlık ve gerçeklik onun için önemlidir. Adanın tanımladığı, hayatın sillesini yemiş adam figürü ile birlikte olduğunu ve bundan dolayı pişmanlık duyduğunu anlamaktayız. Ada hayatında Alper gibi pek çok sapkın ilişkiye yer veren ve duygusallıktan öte cinselliğe önem veren adamlarla birlikte olmuştur. Ancak sonrasında belirtilen karakter özelliklerinde Ada’nın böyle kişilerle birlikte olmaya hiç de meyilli olmadığı fark edilmektedir. Filmin başında aradığı, Thomas Hardy’nin “Çılgın Kalabalıktan Uzak” adlı kitabı, filmin temel unsurlarının bir araya getirilebilmesi için kullanılan bir metafordur. Tanışmalarına sebep olan bu kitap aslında filmin tüm temasını ele vermektedir.
Alper, Ada’nın daha önce birlikte olduğunu öğrendiğimiz, çeşitli hikayeler anlatan ve sonrasında kandırıldığını anladığı ilişkilerine benzemektedir. Alper’in çabasız bir şekilde tavladığı kadınların aksine Ada’ya aşık olması ve onunla birlikte olmak için bir hayli çaba göstermesi filmde ironik bir unsur olarak görülmektedir. Filmde Ada ve Alper’in birlikte olduğun süre zarfında, sığınmak için kendine bulduğu ada aslında hayatını düzene sokmak istemesi üzerine kendine yarattığı bir sebep olarak görülmektedir. Filmde kullanılan metaforlardan biri olan pasaj ilk ve son sahnede karşımıza çıkmaktadır. Film Avrupa Pasajında başlar ve ilk diyalogları burada gerçekleşir. Filmin son sahnesi ise ayrılıklarından yıllar sonra Atlas Pasajı’nda karşılaşmaları ve Ada’nın hayatını kurarak bir düzene girmesi, Alper’in ise yine ıssız kalması üzerinde durularak yansıtılmaktadır. Kitaplar plaklar ve eski eşyalar arasında yozlaşmamış ilişkiler, karakterlerin kendini araması ile kurgudaki yerini almaktadır. Eski değerlerin korunması ve her ikisinin de buna olan bağlılığı, sahaflarda buldukları kitaplardaki pek çok hayata rağmen, kendilerini yalnız hissetmeleri pasajları filmdeki önemli bir metaforu haline getirmektedir.
Birlikte gittikleri 45’lik meyhanede fonda çalan Ayla Dikmen’in Anlamazdın adlı şarkısı ve oturdukları masanın önünde aşkla birbirine bakmakta olan yaşlı çift, Ada için harika bir gelecek vaadi iken, Alper için dayanılmaz bir sondur.
Oysa pek çok sahnede Ada’nın yanaşmadığı durumlara rağmen Alper onu tavlamak için pek çok yola başvurmaktadır. Örneğin bir önceki sahnede Alper hayatta herkesin görebildiği ve tadabildiği yemekleri, anıları ve duyguları kendi yorumuyla harmanladığında daha lezzetli olduğunu anlatıyor. Ada’nın yan yana yürüdükleri sırada Alper’i hafifçe ittirmesi, aslında Alper’i olduğu gibi farklı yönleri ve bakışı içinde, yaratıcı, çocuksu kimliğiyle sevdiği için affettiğini kast edercesine gülümsemesi ile son bulmaktadır. Çift ikisinin de asla gerçekleşmeyeceğini bildikleri hayallerini, Ada’nın hayatında aradığı düzen ve klasik görüşünü yansıtmaktadır ancak Alper bu görüntüye Ada kadar sıcak bakmamaktadır. Ada’nın kalıplara sığmaz özgür düşünceleri ve farklı tutumları Alper’i bir hayli etkilemektedir. Alper’in yaptığı bir yemeği denediği sırada Ada’nın “sanki tek tek farklılar ama aynı gibiler de.” sözü, kalabalıklardaki her bir birey için de kullanılabilecek bir yorumdur. Alper her ne kadar direktifleriyle Ada’yı yönlendirmek istese de başka kadınlardaki etkileyiciliğini ve cesaretini toparlayamaz. Ada’nın onu yönetebildiğine ve kurallar koyabildiğine dair izler görülmektedir. Son olarak filmde kullanılan en çarpıcı şarkı son sahnelerindeki sarılma anlarında çalan “Anlamazdın” şarkısıdır. Ancak Alper’in hayatını en iyi tanımlayan sözler ise Nil Burak’in “Yalnızım Ben” şarkısındaki şu sözleridir: “Artık dönsen de dönmesen de/ ne çıkar beni sevmesen de/ bir kadehim var bak elimde/ hasreti içiyorum.” Bu sözler filmde Alper’in en az yalnız hissettiği ama aslında kalben Ada’ya en uzak durduğu sahnede çalmaktadır. Ayrılıklarını niteleyen dekorlar, ürünler, şarkılar ve figüranlar bütünüyle bir aşkı seyirciye sunmaktadır.
Kişisel yorumumu paylaşmak gerekirse, Issız Adam Çağan Irmak’ın başarılı bir yönetmenliği ve senaristliği, Melis Birkan ve Cemal Hünal’ın eşsiz oyunculuğu, özenle seçilen her detayın kattıklarıyla, Türk Sinema Tarihinin kült filmleri arasında yer almaktadır. İçinde bulunmaktan her gün şikayet ederek kaçmak istediğimiz kalabalık ve yorucu şehir hayatından, durup etrafımıza baktığımızda göreceğimiz ıssız, tek boyutlu, ancak anı yaşadığımızda deneyimleyip, fark ettiğimiz kesitlerden birini bizlere keyifle izleyeceğimiz bir formda sunmaktadır.
Paylaş
Yazar hakkında
Liseyi bitirip, erişkinliğe adım atmaya hazırlandığım bu dönemde psikoloji, toplum, sanat ve hayatı tanırken edindiğim deneyimlerim hakkında denemeler ve makaleler yazıyorum.
Zevkle ve ilgi ile okuduğum bir inceleme yazısı olmuş. Özellikle “Filmin başında aradığı, Thomas Hardy’nin “Çılgın Kalabalıktan Uzak” adlı kitabı, filmin temel unsurlarının bir araya getirilebilmesi için kullanılan bir metafordur. Tanışmalarına sebep olan bu kitap aslında filmin tüm temasını ele vermektedir.” saptaması çok isabetli. Filmin açılış sahnesinde yer alan bu metafor baştan herşeyi açıklaması ile aslında yönetmeni çok güçlü kılıyor. Yazılarınızı okumak ümidi ile…
“Birlikte gittikleri 45’lik meyhanede fonda çalan Ayla Dikmen’in Anlamazdın adlı şarkısı ve oturdukları masanın önünde aşkla birbirine bakmakta olan yaşlı çift, Ada için harika bir gelecek vaadi iken, Alper için dayanılmaz bir sondur.”
Harika tespit.