
Virginia Woolf ve Yazarlık Üzerine
- Enes Kerim Şafak
- gönderildi EğitimKültürSanatYaşam
- 13
Virginia Woolf, 19. ve 20. yüzyılda yaşamış, modern dünyanın önde gelen yazarlarındandır. Öyle ki ondan bize birçok hikâye ve roman; sayfalar dolusu günlükler, binlerce mektup, sayısız defter ve düzinelerce harika deneme kalmıştır. Bu eserlerin çoğunda yazma sanatına, romanı oluşturan etmenlere, sanat eseri oluşturmak için sahip olunması gereken yaşama ve yazarların başarıya ulaşmak için benimsemeleri gereken niteliklere değinmiştir. Tüm bu metinlerden ve söylevlerden yola çıkarak, bir başka yazar olan Danell Jones ise bir kitap yazmıştır; kitabında Virginia Woolf sanki bir derslikte karşısındaki öğrencilerine yazarlık dersleri vermektedir (gerçekten de Jones’in bu kurgusunun harika olduğunu söylemem gerekiyor). İşte biz de bu yazımızda bu kitabı inceleyeceğiz ve Virginia Woolf’un yazarlıkla alakalı pek çok görüşüne yer vereceğiz; üstelik benim “yazarlık” üzerine olan görüşlerimi de eklemekten geri kalmayacağız.
1902, Virginia Woolf’un portresi.
Kitap
Yazarlıkla ilgili hem Woolf’un hem de benim görüşlerime yer vermeden önce ilk olarak yazımızın temel unsurlarından olan, Danell Jones’in yazdığı kitapla ilgili bazı bilgiler verelim. Kitabımızın ismi Virginia Woolf’tan Yazarlık Dersleri. Kitapta Virginia Woolf, karşısında oturan her yaştan, kesimden ve nitelikten öğrencilerine yazarlık dersleri vermektedir. Virginia Woolf’un ağzından çıkan sözler ya gerçekten yazdığı metinlerden alıntı olarak alınıyor (ki Jones bu tür alıntıları dipnotlarda defaatle göstermiş) ya da yazdığı metinlerden yola çıkarılarak onun ağzından yazılıyor. Bu kapsamda kitabın akışını çok beğendiğimi söylemem gerekiyor; soru-cevap şeklinde ilerleyen, yazarlıkla ilgili konudan konuya atladığımız haftalar süren bir ders dizisine hakikaten başarılı bir kurgu diyebiliriz (kitabı okurken insan kendini gerçekten oradaki öğrenciler gibi hissediyor).
Kitap birçok bölüme ayrılmış durumda. Şimdi gelin isterseniz kitaptaki bölümlerden bazılarını sırasıyla inceleyelim ve büyük yazar Woolf’un uzmanlık alanı olan “metin ve roman yazarlığı” konusundaki fikirlerine yer verelim.
Yazar olmanın birincil şartı nedir diye sorsalar, şüphesiz ki pek çok insan “yazma alışkanlığı kazanmaktır” diye cevap verir. Peki ya bu alışkanlığı nasıl kazanabiliriz?
Yazma Alışkanlığı Kazanmak
Virginia Woolf, yazma alışkanlığı kazanmamız için kendimize ait bir köşede, dikkatimizi dağıtmaksızın, istikrarlı bir şekilde mütemadiyen yazı yazmamızı ve hatta yazdıklarımıza asla sansürleme getirmememizi öğütlüyor. Ona göre iyi bir yazar olmanın yolu çok yazmaktan geçiyordur, ki kendisi rutin bir şekilde haftanın her günü, sabah dokuz buçuktan öğle yemeği vaktine kadar yazardı. Sabahları tel çerçeveli gözlüğü, gömüldüğü hasır koltuğu ve mor mürekkep kalemiyle yazarken hiçbir şekilde dikkatini dağıtmıyordu; bu zamanlarda ne randevusu oluyor, ne ziyaretçi kabul ediyor ne de basılacak kitapları gözden geçiriyordu (eşiyle beraber kurduğu bir yayınevi vardır: Hogarth Press). Üstelik -bize mahsus olan- bir günlük tutmamızı öneriyor, her gün yazacağımız bu metinlerde ise tamamen özgüven sahibi ve cesaretli olmamızı söylüyor; ki içimizdeki tasavvurları, duyguları ve kurguları saf bir şekilde metne aktarabilelim. Bu hususta kendisi A Letter to a Young Poet (Genç Şaire Mektup) isimli denemesinde şöyle der:
“Sadece yazın… Saçmalayabildiğiniz kadar saçmalayın. Aptal olun, duygusal olun, Shelley’yi (İngiliz romantik şairi) taklit edin. İçinizden gelen her sese kulak verin, dizginleri anlık arzulara bırakın. Dilbilgisi kurallarını, edebi ön kabulleri ve söz dizimine dayalı kuralları boş verin. Kırın, dökün, devirin. Kendi keşfiniz olsun olmasın, her türlü kelimeyi kullanın. Nazım veya nesir biçiminde ya da aklınıza gelen abuk sabuk, anlamsız sözlerle oluşturduğunuz gelişigüzel metinlerle öfkelenin, sevin, alay edin. Ta ki yazmayı öğrenene kadar…”[1]
Woolf insanın bu yazma alışkanlığını kazanabilmesi için en azından geçimini sürdürebilecek ve arada bir seyahatlere çıkabilecek kadar parasının olması gerektiğini de söylüyordu. Kendisi A Room of One’s Own isimli meşhur denemesinde bir sanat eseri üretmek için “kendimize ait bir oda ve yılda beş yüz sterlinlik bir gelire” sahip olmamız gerektiğini söyler.[2] Ona göre kendimize ait bu odanın şatafatlı olmasına gerek yoktur; istediğimiz gibi olması ve işimize yaraması yeterlidir.
Yazma alışkanlığı, yazar olmak ya da yazmak için fevkalade önemli bir etkendir tabii ki; fakat bir o kadar önemli bir unsur daha varsa o da yazmanın ta kendisidir: Üretmektir. Gelin şimdi üretmekle ilgili Woolf’un görüşlerini inceleyelim.
Üretmek
Woolf’a göre yazı sanatı zordur ve yazdığımız metinler kendimize münhasırdır. Nitekim Woolf bu hususta bizlere kendimize karşı dürüst olup başkalarının kopyası olmaktan uzak durmamızı öğütlüyor. Woolf A Room of One’s Own adlı popüler denemesinde bu konuyla ilgili şunları söyler:
“Başkalarının iyi yazmaya dair fikirlerini benimseyip ona göre yazmak en alçakça ihanettir. Kendiniz olmak her şeyden daha mühimdir.”[3]
Buradan Woolf’tan şöyle bir görüş çıkarabiliriz: İçimizden ne geliyorsa ve ne istiyorsak onu yazmalıyız. Fakat aynı zamanda Woolf’a göre daima metinlerimizi büyük yazarların eserleriyle mukayese etmeliyiz.
Üstelik Woolf güzel yazmak için “reçete” vermekten itinayla çekinir ve der ki:
“Kurmacanın kurallarını kimse bilemez. Bu yolda yalnızca içgüdülerimize güvenebiliriz.”[4]
Nitekim Woolf’un bu cümlesinin onun için bir prensip olduğunu, hayatı boyunca geliştirmiş ve denemiş olduğu birçok deneysel yazım tekniği ve metottan rahatlıkla anlayabiliriz.
Şimdi ise belki de garibinize gidecek olan bir kavramdan bahsedelim (yazının sonunda ben de en çok bu hususta yazacağım): Yürümek
Yürümek
Woolf’a göre yazmanın yolu yürümekten geçer; kendisi pek çok zaman gürleyen Londra şehrinin orta yerinde, sokaklarda başıboş dolaşıp kalabalıkların arasına karışmış; kent yaşamının o hengamesinin ahengini yakalamaya çalışmıştır. Woolf’tan iki alıntı yaparak onun yürümeye ne kadar önem verdiğini görelim:
“Şehrin sokaklarında yürümeyi severim. Uçsuz bucaksız çimenlerde yürümek, gümüş sürülere dalmak… Bunlar hiçbir şeyin başaramadığı kadar besliyor, dinlendiriyor, mutlu ediyor beni.”[5]
“Beni, sokaklarda hikâyeler kurgulayarak yürürken görmelisiniz… Yürürken adeta puslu bir yoldaymış gibi hisseder, rüyadaymış gibi kendimden geçer, enfes cümleler kurup sahneler canlandırırım hayalimde.”[6]
Gördüğünüz gibi Woolf bizlere yürümeyi alışkanlık haline getirmemizi öneriyor; nitekim bu bizim huzurlu olmamızı, algılarımızın açılmasını ve düşüncelerimizin tazelenmesini sağlayacaktır.
Peki tüm bunlar gerçekten yeterli mi, sizce de en önemli kısmı atlamadık mı? Evet, tahmin ettiğiniz gibi: Okumak
Okumak
Woolf çocukluğunda çok kitap okurdu; okuduğu kitaplardan sonra babasıyla kitapların kritiğini yapardı. Tıpkı başka hususlardaki görüşleri gibi Woolf okumakla ilgili de benzer şeyleri düşünür, ona kalırsa bir okurun en önemli niteliği özgürlüktür. Dolayısıyla, hangi kitapları okuyacağımız konusunda içgüdülerimizi ve isteklerimizi dinlememiz gerekiyor. Ancak yine de bize Aeschylus, Dante, Virgil ve Shakespeare gibi usta yazarların kitaplarını okumamızı da öneriyor. Zaten Woolf’un düşünce yapısına baktığımız zaman görüyoruz ki belki de onun en beğendiği yazar Shakespeare olmuştur, hatta yazmaya başlamadan önce biraz Shakespeare okumanın bizlere iyi geleceğini, ilham vereceğini ve kaslarımızı rahatlatacağını söylemiştir.
John Taylor tarafından çizilen William Shakespeare portresi, 1610
Okumakla ilgili Woolf’tan iki alıntıya yer verelim:
“Bir insanın başka bir insana okumakla ilgili verebileceği tek tavsiye, hiçbir tavsiyeye kulak vermemesi gerektiğidir.”[7]
“Hepimizin sevdiğimiz yemekleri seçmemizi sağlayan bir damak tadı var. Ne tür kitapların hoşumuza gittiğini ise ancak her tür kitabı okuyarak bulabiliriz. Bizi etkileyen, besleyen ve geliştiren kitapları bulmanın yolu, tarihi ve biyografik eserlerle romanlar, şiirler, oyunlar, klasikler ve modern eserler gibi çeşitli kitapları aynı anda okumaktan geçer.”[8]
“Yazmak için ne yapmamız gerekiyor?” sorusuna Virginia Woolf’un bakış açısından az çok cevap verebildiğimize göre artık kendimize şu soruyu sormamız gerekiyor: Gerçekten bir yazar olduğumuzu nasıl anlayabiliriz? Bunun için kendimizden şüphe duymamız gerekir elbette.
Şüphe Duymak
Woolf’a göre metin yazarı ve bilhassa roman yazarı olmamız için vazgeçilmez bir niteliğimizin olması gerekir: İyi bir gözlemci olmak. Düşünülecek olursa görülecektir ki, çevresinde akan hayatı yeterince iyi gözlemleyemeyen birisinin güzel bir metafor üretmesi, tasvir yapması yahut karakter yaratması çok zordur. Bu bağlamda Woolf şöyle der:
“Roman yazarı hayata ve etrafında olup bitenlere karşı her zaman aşırı derecede duyarlıdır. Etrafındaki her türlü ses, tat, kıpırtı, işitilen bir kelime, karşılaşılan bir mimik, içeri giren bir adam, dışarı çıkan bir kadın, hatta caddeden geçen bir araç ya da kaldırımda dilenen bir dilenci, bütün kırmızılar, maviler, ışıklar ve gölgeler… Her şey onun dikkatini çeker.”[9]
Üstelik Woolf’a göre bir yazar kolaya kaçmamalıdır, nitekim yazılması zor olan metinler değerlidir ve ilham vericidir:
“Bir romanın, iyi bir roman olabilmesi için biri yazmaya başlamadan önce onu yazmanın imkânsız olması gerekir.”[10]
Ayrıca Woolf, yazdıklarımızı titizlikle ve sabırla gözden geçirmemizin ve her kelimeyi tartmamızın mühim olduğunu söyler. Üstelik yazdığımız metinleri sesli bir şekilde okumalıyız; en uygun ritmi ve akışı bulmaya çalışmalıyız.
Öyleyse Woolf’un sıraladığı “bir yazarda olması gereken nitelikler” listesini hemen her zaman kontrol etmeli ve bu maddelerin hangilerini layıkıyla yerine getirebiliyoruz diye kendimizden şüphe duymalıyız.
Kitapta daha fazla bölüm olmasına rağmen bu kadarından bahsetmeyi uygun buluyorum, böylelikle Virginia Woolf’un yazarlıkla ilgili görüşlerine az çok yer vermiş olduk; ki zaten yazının sonunda kitaptan sizlerle paylaşmak istediğim bazı pasajlara da yer vereceğim. Şimdi benim Woolf’tan bağımsız olarak yazarlıkla ilgili görüşlerime yer verelim; yazının bundan sonraki kısmı bir inceleme yazısından çok bir “deneme” gibi olacak.
Yazarlıkla İlgili Görüşlerim
Uzun süredir ara ara düşünürüm bu soruyu: İyi bir yazar nasıl olabilirim? Zaman geçtikçe kendimce bu soruya bazı cevaplar buldum ve vaktimi de bulduğum cevaplar doğrultusunda planlamaya başladım. Şimdi ise artık bu cevapları derleyip size sunmam gerekiyor. Evet, bana kalırsa iyi bir yazar olmak için: Bol okumak, bol düşünmek, bol yaşamak ve bol yürümek gereklidir. Bunlarla ilgili (bol yürümek hariç) denemeler yazacağım ileride; çünkü bu konuların üzerinde deneme yazılacak kadar mühim olduğunu düşünüyorum. Bol yürümeyi ise bu yazımda açıklayacağım.
Bol Yürümek
Yürümek -Woolf’unda dediği gibi- ilham verir. Bir düşünelim; Sirkeci’de, Eminönü’nde, Üsküdar sahilinde, Tarihi Yarımada’da, Beşiktaş’ta, Çengelköy’de, Kadıköy’de ve daha bilumum yerde (İstanbul’da yaşadığım için örneklerim de bu doğrultuda oldu) yürüyen kişi birçok insan, sahne ve yer görür. Eğer bu yürüme “seanslarını” başıboş bir halde, sadece yazarlıkla ve hayal kurmayla ilgili yapıyor ise bu sefer de aklından çok güzel kurgular akar; gördüğü ve deneyimlediği birçok şeyden ilham alır. Nice İstanbul yazarı ve şairi (metinleri sayesinde İstanbul ile özdeşleşmiş kişiler) de böyle yetişmiştir diyebiliriz zaten. Hakikaten de İstanbul’da bir tur atıp gördüklerinizi not alsanız sadece bu gezintinizden bile çok güzel bir öykü malzemesi çıkar mesela.
Yürümek sadece yazı kurgulamak ve yeni şeyler görmek için de değildir esasen. Yapılan birçok araştırmaya göre (bu araştırmaları kaynakça kısmında görebilirsiniz) yürümek bilimsel olarak daha iyi ve yaratıcı düşünmemizi sağlıyor, zihnimizi berraklaştırıyor ve odaklanmamıza yardım ediyor (bu olgunun nedenselliği üzerinde birçok varsayım olsa da insanlık olarak hala kesin nedenini bulamadık). Bu durumu biz fark etmişken büyük yazarlar fark etmese olmazdı tabii ki; mesela Ernest Hemingway yazılarını ayakta yazardı (ve daha birçok yazar da bu tekniği uygulardı). Ayrıca tarihe damgasını vurmuş ünlü filozof ve politik düşünür olan Jean-Jacques Rousseau, İtiraflar adlı eserinde şöyle der:
“Yürümediğimde düşünemiyorum: Durduğum an düşünmüyorum ve tekrar harekete geçtiğimde ise aklım çalışmalarına devam ediyor.”[11]
Maurice Quentin de La Tour tarafından çizilen Jean-Jacques Rousseau portesi, 18. yüzyılın üçüncü çeyreği.
Öyleyse buradan şu soruya varıyoruz: Günlük yaşantımızdaki rutin yürüyüşlerimizde farklı yollardan mı gitmek iyidir yoksa aynı yollardan mı? Bu konuda insanların genel olarak şu iki görüşü mevcut (bana kalırsa her iki görüşün de haklılık payı var):
- Farklı yollardan gitmek daha iyidir çünkü farklı şeyler görürüz; bu gördüğümüz farklı şeyler bizlere herhangi bir şey düşünürken yahut bir şey üretirken ilham verirler. Dolayısıyla, farklı yerleri, ülkeleri ve hatta sokakları görmek sanatsal yönümüzü arttıran en önemli etkendir.
- Aynı yollardan gitmek daha iyidir, çünkü böyle davrandığımız takdirde beynimize gereksiz girdiler girmez; böylelikle gerekli bilgi üzerinde daha etkili ve derin yoğunlaşırız.
İki görüşe de bakacak olursak, ilk görüşte sanatsallık hakimdir; ikincisinde ise “minimalizm felsefesi”. Minimalizm felsefesini çok az bilmeme rağmen tasvip ettiğim yönleri mevcut; fakat -maalesef-burada değil. Çünkü üzerinde düşününce ve günlük yaşantımızda test edince göreceğiz ki, neredeyse her zaman için farklı yollar kullanmak daha akıl kârı bir iştir. Bu durum bizlere birçok bakış açısı kazandırır; zaten tarihe baktığımızda da tarihe ismini yazdırmış isimlerin genellikle hep böyle davrandığını görürüz.
Umarım ki Virginia Woolf ve Yazarlık Dersleri kitabını tatmin edecek düzeyde inceleyebilmişimdir; dediğim gibi bu yazı aslında beraberinde birçok deneme yazısını da getirecek. Dolayısıyla bu yazıyı bir yazı serisinin başlangıcı olarak da düşünebiliriz.
Hepimizin içerisinde açığa çıkmayı bekleyen bir “yazar” yönümüz var bana kalırsa; o yönümüzü keşfedebilmemiz dileğiyle, sağlıcakla kalın.
Kitaptan Beğendiğim Cümleler
“Otuz yaşına gelmeden hiçbir şey yayımlamayın. Eğer yayımlarsanız özgürlüğünüz kısıtlanır. İnsanların fikrini önemsemeye başlarsınız. Onlar için, onlardan iyi şeyler duymak için yazmaya başlarsınız.”[12]
“… (kendi kurgulamış olduğu “Bayan Brown” karakteri ile ilgili yazıyordur) Günümüzde yaşayan bir İngiliz yazar, sinirini bozan şeyleri, yüzündeki kırışıklıkları, ellerindeki çizgileri ve siğilleriyle her türlü detayı işlerdi. Kişiliği kitaba hükmederdi. Fransız bir yazar içinse bunların bir değeri olmzdı; o Bayan Brown’u tüm insanlığın bir numunesi olarak kullanır ve daha genel yargılara varır; daha soyut, suya sabuna dokunmayan ortalama bir tasvir yapardı. Bir Rus yazar içinse bu işin ruha hitap etmesi en önemlidir. Onun Bayan Brown’u Waterloo Caddesi’nde dolaşırken hayata dair ciddi sorularla boğuşur. Bu sorular kitabı kapattıktan sonra bile kulağımızda çınlamaya devam eder.”[13]
“Zihninizde yarattığınız dünyanın tek bir parçasını, tek bir rengini bile, elinde gümüş çaydanlığıyla bir başöğretmenin ya da cetvel tutan bir profesörün sözüne uymak adına gözden çıkarmak en aşağılık ihanettir.”[14]
Mrs. Dalloway adlı popüler romanını yazdığı günlerde: “Kafamda uçuşan fikirleri, somutlaştırıp kağıda dökemeden, çok az bir farkla kaçırdığımı hissediyorum; ama yine de öyle böyle ilerliyorum.”[15]
“Hiçbir metot, hiçbir deneysel çaba -en çılgını olsa bile- yasaklanmamıştır.”[16]
“Yazı sanatı zordur; şahsi olmayan, tarafsız eleştiriler çok değerli olabilir.”[17]
“Deneme yazarken metafor kullanımına çok dikkat edilmelidir, olabildiğince saf yazmak gerekir. Deneme, su gibi, şarap gibi saf olmalı; yazarken sıkıcılıktan, duygusuzluktan ve ilgisiz konulara sapmaktan uzak durulmalıdır”[18]
“En iyi denemeler ‘yazarın ruhunun her kelimeye nüfuz ettiği’ metinlerdir. İşte bu da ‘üslubun zaferi’dir.”[19]
“Biz nesir yazarları için şiir her zaman biraz korkutucu gözükmüştür. Hece ölçüsündeki ritüelleri ve titizliği gözlemlemek, perdeyi kaldırıp kutsal bir ayine katılmak gibi olmalı.”[20]
“Elimde kalemle okumaya başlamak, keşfederek, coşkuyla ifadeleri düşünmek, en büyük heyecanlarımdan biridir.”[21]
“Şiir yazabilseydim, hiç şüphesiz düzyazıyı gönül rahatlığıyla bırakırdım.”[22]
Kaynakça ve İleri Okuma
Jones, D. (2008). Virginia Woolf’tan Yazarlık Dersleri (2017). İstanbul: Timaş Yayınları.
Virginia Woolf’un yazdığı metinleri okumak için: https://ebooks.adelaide.edu.au/w/woolf/virginia/
https://www.scientificamerican.com/article/why-do-you-think-better-after-walk-exercise/
https://creativesomething.net/post/85034338435/the-science-behind-why-walking-can-make-you-more
https://www.newyorker.com/tech/elements/walking-helps-us-think
https://www.writingroutines.com/famous-writers-standing-desks/
https://writingcooperative.com/17-great-authors-who-wrote-while-standing-843a3ef51245
Dipnotlar
[1] A Letter to a Young Poet, The Death of the Moth and Other Essays, s.224.
[2] A Room of One’s Own, s.94
[3] A Room of One’s Own, s.106
[4] The Art of Fiction, The Moment and Other Essays, s.110.
[5] Anne Olivier Bell (ed.), The Diary of Virginia Woolf, Cilt IV, s.124
[6] Leonard Woolf (ed.), A Writer’s Diary, s.183
[7] How Should One Read A Book?, The Second Common Reader, s.258.
[8] The Leaning Tower, The Moment and Other Essays, s.154.
[9] Life and the Novelist, Granite and Rainbow, s. 41.
[10] Nigel Nicolson & Joanne Tarutmann (ed.), The Letters of Virginia Woolf, Cilt III, s. 529.
[11] “I am unable to reflect when I am not walking: the moment I stop, I think no more, and as soon as I am again in motion my head resumes its workings.” https://www.gutenberg.org/files/3913/3913-h/3913-h.htm
[12] A Letter to a Young Poet, The Death of the Moth and Other Essays, s. 224.
[13] Mr. Bennett and Mrs. Brown, The Captain’s Death Bed and Other Essays, s. 102.
[14] A Room of One’s Own, s.106.
[15] Leonard Woolf (ed.), A Writer’s Diary, s.13.
[16] Modern Fiction, s. 158.
[17] Reviewing, The Captain’s Death Bed and Other Essays, s.138.
[18] The Modern Essay, The Common Reader: First Series, s. 227.
[19] The Modern Essay, The Common Reader: First Series, s. 222.
[20] A Letter to a Young Poet, s. 210.
[21] A Writer’s Diary, s. 147.
[22] Nigel Nicolson & Joanne Trautmann (ed.), The Letters of Virginia Woolf, Cilt V, s. 317.
Paylaş
Yazar hakkında
Yaklaşık 2 senedir Defter Arkası'nda yazılar yazıyorum. Genellikle deneme ve öykü yazarım; fakat ara sıra bilimsel yazılar da yazıyorum. Bir süredir sosyal bilimler üzerine yoğunlaştığımdan dolayı, yazılarım da bu doğrultuda olmaya başladı. Eğitimime Haydarpaşa Lisesi'nde devam ediyorum.
Konuları ayrıntılı bir biçimde ayrı ayrı ele alman ve okuyucuyu sıkmadan anlatmak istediğini izah etmen çok güzel. Ayrıca bilgilendirici ve akıcı bir yazı olmuş. Bende Virginia Woolf’u araştırma ve Woolf’un kitaplarını okuma isteği uyandırdı.
Yazını zevkle okudum.Yazdığın her deneme bana yeni şeyler öğretiyor.teşekkürler.
Yazın o kadar akıcı ve ustaca yazılmış ki işaretlerle belirtmesen hangi kısım woolf tarafından yazılmış hangisini sen yazmışsın doğrusu anlayamazdım .Tebrikler ….
Çok teşekkür ediyorum Sude. Kitap bende de böyle bir istek uyandırdı, “Orlando” kitabı ile Woolf’u tanımaya başlayacağım 🙂
Teşekkürlerimi sunuyorum Pınar hocam, her yayımladığım yazıyı defaatle okumanız beni pek mutlu ediyor doğrusu 🙂 Zerre faydamız dokunmuş ise ne mutlu bize… 🙂
Jülide hocam çok teşekkür ediyorum, bu iltifatınıza layık olmadığımı düşünsem de, bahtiyar ettiniz beni 🙂
Biraz geç te olsa yazını okudum. Gerçekten etkilendiğimi belirtmem gerek. Yazılarını okuyan jerkesin farkedebileceği gibi üslübunda çarpıcı gelişmeler var. Yazını okurken sanki usta bir yazarı okuyormuş gibi hissettim. Tabi ki hiç kimse mükemmel yazamaz. Fakat mükemmele ulaşamayacağını bildiği halde, her gün kendine bir şeyler katmak, bir yazarın görevidir. İleriki yazılarını dört gözle bekliyorum.
Değerli yorumun için çok teşekkür ediyorum Osman.
Estağfurullah. Yazmakla ilgili görüşüne kesinlikle katılıyorum; zaten bana göre hayattaki en güzel yollar -nedense(!)- hep sonu gelmeyen yollardır. Yakın zamanda bu konu hakkında bir deneme yazacağım umarım 🙂
Virginia Woolf hep listelerimde fakat bir şekilde erteleniyor. Peki benim gibi Woolf okumaya yeni başlayacak biri için hangi eserinin daha uygun olduğunu düşünürsünüz? ” Günlük yaşantımızdaki rutin yürüyüşlerimizde farklı yollardan mı gitmek iyidir yoksa aynı yollardan mı?” Şu soruda biraz düşündüm,insanlar çoğu zaman üçüncü bir seçeneği görmüyor. Sonuçta… Neden ikisini de yapmayalım ki? İkisi de birbirini içeriyor zaten. Örneğin farklı yollardan gidersek sanıldığı üzere var olan düşünce sistemimizi tamamen farklılaştırmış olmayız. Yalnızca var olan sistemde ekleme veya düzeltmeler yaparız. Aynı yoldan gidersek de sanıldığı üzere olduğumuz yerde saymayız. O yollardan geçerken farkına vardığımız yepyeni detaylar ruh zincirimize eklenir,aklımızda yer edinen yeni ve farklı düşüncelerin de ana kucağı aynı yollardır. Dolayısıyla “aynı” içinde “farklı”yı ve “farklı içinde “aynı”yı barındırıyorsa isim vermeksizin birbirine karışmasını ve ikisinin de benliğimzde var olmasını görmek en güzeli bence. 🙂
Öncelikle yorumunuz için çok teşekkür ediyorum sizlere 🙂
Virginia Woolf’u ben de henüz hiç okumadım maalesef (birkaç öyküsü hariç). Dolayısıyla burada nasıl bir tavsiye verebileceğimi bilemiyorum ancak kitapta da internette de en çok Mrs. Dalloway ve Orlando adlı romanları öneriliyor diye gördüm, tercih yine sizin tabii ki 🙂
Görüşlerinize gerçekten bayıldım, harika tespitleri estetik bir üslupla yazmışsınız doğrusu! Ben aslında o kısımda tamamen teorik düşündüğüm için düşünce sistemim de biraz “formel mantığa” kaymış. Teorik düşünülürken bence “formel mantık” kullanmamızda bir sakınca yoktur; ancak burada iş en son yine hayatımızda uygulamaya geldiğinde evet, bence de sizin dediğiniz gibi yapmak en iyisidir 🙂
Sevgili Enes, bugün tanışmamız ve kısa sohbetimizin başlangıcı Virginia Woolf ile olduğu için ilk dikkatimi çeken bu yazın oldu. Seçmiş olduğun konu, konuyu derleyişin, yazının bütünlüğünü ve en önemlisi okurken hissettirdiğin samimiyet beni çok etkiledi. Ayrıca merakımı uyandıran yeni bilgiler edindiğimi söylemek isterim. Virginia Woolf’tan Yazarlık Dersleri kitabını mutlaka alıp okuyacağım. Senin de üzerinde durduğun yürümenin zihni berraklaştırması, farkındalığı ve yaratıcılığı arttırması konusuna tamamen katılıyorum. Bence gününe ve ruhuna göre ayakların en doğru yolu bulacaktır. 🙂 Kendi hayatımda deneyimlediğim için belirtmek istedim. Bu yazının devamı niteliğinde olacak diğer denemelerini de merakla bekliyor olacağım. 🙂 Zaman içerisinde sadece senin değil diğer arkadaşların da yazılarını okuyacağımdan emin olabilirsin. Tüm kalbimle başarılar diliyorum.
Sevgili Dilek Hanım, gecenin bu vaktinde başka hangi mail bir insanı bu kadar mutlu edebilirdi acaba? 🙂
Yazıma yönelttiğiniz “samimiyet” ifadesi beni ayrıca mutlu etti; samimiyet kavramının hep çok önemli olduğuna inanmışımdır. Eğer üslubumda biraz bile samimiyet varsa ne mutlu bana!
Evet, ben de yürüme seanslarını arttırdıkça yürümenin etkisini çok daha iyi anlamaya başladım; mesela sizinle muhabbet ettiğimiz günün devamında Yıldız Park’ına gittim, bütün parkı kulağımdaki hafif müzik ile arşınlamak çok huzur verici olmasının yanı sıra çok verimliydi de. Ayakların en doğru yolu bulması kısmına bir şey diyemiyorum; ben de yaşadıkça göreceğim bu durumu artık 🙂
Değerli görüşleriniz için çok çok teşekkür ediyorum sizlere; o kadar emindim ki geri dönüş yapacağınızdan, maili görünce ilk olarak istemsizce bir tebessüm ettim 🙂
Bizleri Twitter’dan ve yahut Facebook’tan takip edebilirsiniz; bu iki platformdan yazılarımızı düzenli olarak paylaşıyoruz (sizler için de daha kolay olur).
Bu arada sizler de benim içimdeki “Woolf okuma isteği”ni tekrardan açığa çıkardınız; ben de yakın zamanda Woolf’un kitaplarından birisini okuyarak başlayayım 🙂
Her şey için tekrardan teşekkürlerimi sunuyorum; kendinize iyi bakınız efendim, sevdiklerinize selamlar ve sevgiler.