
Bu öykü, Orhan Veli Kanık’ın Kitabe-i Seng-i Mezar şiirinden esinlenerek yazılmıştır.
Kitabe-i Seng-i Mezar
Hiçbir şeyden çekmedi dünyada
Nasırdan çektiği kadar;
Hatta çirkin yaratıldığından bile
O kadar müteessir değildi;
Kundurası vurmadığı zamanlarda
Anmazdı ama Allah’ın adını,
Günahkâr da sayılmazdı.Yazık oldu Süleyman Efendi’ye.
***
Mesele falan değildi öyle,
To be or not to be kendisi için;
Bir akşam uyudu;
Uyanmayıverdi.
Aldılar, götürdüler.
Yıkandı, namazı kılındı, gömüldü.
Duysalar öldüğünü alacaklılar
Haklarını helal ederler elbet.
Alacağına gelince…
Alacağı yoktu zaten rahmetlinin.***
Tüfeğini deppoya koydular,
Esvabını başkasına verdiler.
Artık ne torbasında ekmek kırıntısı,
Ne matarasında dudaklarının izi;
Öyle bir rüzgar ki,
Kendi gitti,
İsmi bile kalmadı yadigâr.
Yalnız şu beyit kaldı,
Kahve ocağında, el yazısıyla:
“Ölüm Allah’ın emri,
“Ayrılık olmasaydı.”-Orhan Veli Kanık-
Yadigar’ım derdi, dedim kendi kendime: “İyi insanlar ölür ve silinip giderler bu dünyadan çünkü dünya kötülere aittir. İyilerin yeri Allah’ın yanıdır. İyi ol da hiç yaşama bu dünyada be Süleyman’ım, baksana şuncacık kuşcağıza, o da yaşar mı sanarsın?”. Kalkmak üzere olan elimi indirdim, “İyi günler kardeş.” dedim ve çıktım, şuncacık nasır ilacına yirmi para isteyen kötü keleşin dükkanından. Keyfimden de istemem ki, dayanamam bu meretin ağrısına.
Aldım tüfeğimi koştum dere kenarına. Nankör kedi, gene can çekiştirir kuşcağızlara. Aman korkmayın, ben sizi yaşatacağım kuşcağızlar. Çektim vurdum, yolladım bir tane daha Yadigâr’ımın yanına. Gene geldi bir kendini bilmez “Süleyman Efendi yeter vurma be şu hayvanları, ne istiyorsun?”diye. “Sen sus bakayım, ne bilirsin sen?” dedim, kalktım gittim oradan da. Hiçbir yere ait olamam, oradan oraya gezer dururum. Aynanın karşısına geldim miydi, eh be koca Süleyman derim, şu haline bak. Yadigâr’ım konuşmaya başladı mıydı da susar, çömerim olduğum yere: “İyi insanlar güzel gözükür mü hiç be Süleyman’ım? Onların kalbi, ruhları güzeldir. Diğerleri hep aldatmaca.”der, güler bana hep kafamın içinde. Ben de düşünürüm oturduğum yerde kara kara… “O zaman sen nasıl böyle güzelsin Yadigâr’ım?”. Onun da cevabını veremez mi benim güzel karım: “Bak Süleyman Bey, senin kalbinin güzelliği nasıl yansırsa benim gözüme, benim kalbim de nasılsa öyle yansır seninkine.”
Kapı tıngırtısına uyandım, oturup uyuyakaldığım yerde. Hasan Efendi gelmiş borcumu sormaya. Haklı da, “Bende ne gezer o kadar be Hasan Efendi?” diyemem, Yadigâr konuşur gene benim yerime, “Para lanettir bilir misiniz? Paran olmayacak, sarılmayacaksın hiçbir şeye öyle, palto, kefen… Allah’ın yanına gidersin daha ne olsun?”. Ben kıyamadım tabii gene güzel karıma. Yolda üşümesin diyeydi, aldım biraz borç para, şimdi ver verebilirsen Hasan Efendi’nin lanetini geri.
“Gel.”dedi Hasan Efendi, “Oturalım kahvede biraz.”. Aldım paltoyu sırta, geçirdim ayağıma vuran kunduraları. İçten içe yine Yadigâr ile konuşuyorum, “Allah en hayırlısını verir her şeyin, yeter ki iyi ol. Sabret, ses etme.”. Ah Yadigâr, yanımdayken bu kadar konuşmazdın, şimdi ne oldu da susmazsın karıcığım? Kafamın içinden çıksan da gelsen yanıma, burada konuşsan da hasret etmesem bu kadar, ya da beni alsan yanına orada söylesen. Vardık, oturduk viran masalardan birine. Sorup dururlar yine “Ne yaptın Süleyman Efendi, uğurlayabildin mi artık karını?”, “Bir kelime konuşmazsın ondan başka, yeter değil mi Süleyman Efendi? Hayatını yaşa artık be.”, “Ölüm bu Süleyman Efendi, ölüm.”… İlk defaydı, iki cümle laf ettim onlara, çektim gittim kalp ölümsüzlerinin kahvesinden. Kalbi asla iyiliğin mekanına erişemeyecek olan günahkârların kahvesinden. Dedim ki onlara: “Ölüm Allah’ın emri, ayrılık olmasaydı.”
Vardım evime. Baktım, tek mal varlığım olan aynanın üzerine bir şeyler damlar. Bir de baktım, yüzüm ıslanmış, akar durur temiz bir şeyler. Sol göğsümün altında bir yer var, sızlar durur… Nedendir ki böyle olması? Neden bu kadar ateş, sızı? Dünyada olduğumdan mıdır Allah’ım? Ama ben Yadigâr’ım gibi değilim ki. Var mıdır onun gibi bir tane daha? Bugün kuşcağızları yaşatmadım, yoksa ondan mı?
Gözlerimi kapattım. Kalbim ısındı, ısındı, ısındı. Sonra birden buz kesiverdi her yer.
Prof.Dr. Mümtaz Turhan Sosyal Bilimler Lisesi’nde okuyorum. Deneme ve hikâye tarzlarında yazılar yazmayı seviyorum. Bunu müzik dinlerken yapmayı ise daha da çok seviyorum. Gelecekte veteriner olmak istiyorum.