Yazar Ömer Öztürk ve Nevmekan
- Enes Kerim Şafak
- gönderildi KültürYaşam
- 16
Perşembe günü okuldan çıktığımda Nevmekan Kafe’ye gittim. Amacım annem eve gelene kadar kafede biraz ders çalışmak ve kitap okumaktı. Masaya oturdum. Büyük bir çay söyledim. Karşıma bir hanımefendiyle bir beyefendi gelip oturdular. Bir süre sonra beyefendi bana internete nasıl girebileceğini sordu. Olaylar da bundan sonra gelişti…
Tabii ki de ona yardımcı oldum. Bir yandan da muhabbeti açıyordum. Kendisinin onlarca kitabı olduğunu ve kitap çevirileri yaptığını öğrendim. İçimden de bir yandan “burada ne muhabbet döner bee” diyordum. Nitekim öyle oldu. Söz sözü açtı, Ömer Öztürk’le derin bir muhabbetin içine girmeye başladık. İlk başlarda ona bu sitemizden bahsettim ve bir taraftan da yazılarımı okutturdum. Fena yazmadığımı ve üslubumun zamanla oturacağını söyledi. Bir de kitap yazma fikrimden bahsettim. Onunla ilgili de çok fazla önerilerde bulundu. Ancak bir şeyi ekleyemeden de duramadı: Kitap neden yazacaksın ki? Eğer kitap yazarsan ileride aç kalırsın. Bu tür işlerde fazla para olmadığını zaten biliyordum ancak neden böyle dediğini de sordum. Bu ülkede sanat ve kültür işlerini yapanlar para kazanamazlar dedi. Yurtdışına çıkarsan belki para kazanabilirsin. Gerçekten de Ömer Öztürk’ün belli bir maddi gücü yoktu. Nevmekan’a bile otobüsle gelmişti. Ancak kültür birikimi çok fazlaydı. Sonra birden düşündüm, acaba insanlar bilgilerine göre para kazansaydı durum nasıl olurdu diye. Şüphe yoktur ki Ömer Öztürk’ün maaşı bir çok insandan fazla olurdu. Maalesef Türkiye’de daha çok magazin olayları para yapıyor. İşine sanatı ve kültürü katan değil, çıplaklığı ve şovmenliği katan para kazanıyor. Böylelikle değerli yazarlarımızın hayatlarında geçim sıkıntıları ve umutsuzluk hakim oluyor. Bu durum ne yazık ki uzun süredir böyle. Belki bir gün sanatın ve kültürün para kazandırdığı bir Türkiye’de yaşıyor oluruz…
Giderek muhabbetimiz derinleşmeye başlamıştı. İkinci Dünya Savaşıyla ilgili konuşuyorduk. Tabii ki de bu konu hakkında da oldukça bilgiliydi. Mesela Erwin Rommel dediğim anda “Çöl Tilkisi” demişti. Bana Üsküdar’da bazı kütüphanelerden konuyla ilgili kitaplar bulabileceğimi söyledi. “Keşke senle daha önce tanışmış olsaydık, benim arşivimde ‘Nürnberg Mahkemeleri’ hakkında yabancı bir kitap vardı. Onu sana verirdim.” Bunu duyunca içimden sadece “keşke” diyebildim. Biz bu konular hakkında konuşaduralım, bir anda Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen çıkageldi. Ancak o an keşke videoya alınsaydı. İkimiz de çok derin bir sohbet hâlindeydik. Bir anda etrafım takım elbiseli adamlarla dolmuştu. Birkaç tane de kameraman gelmişti. Takım elbiseli bir adam yanıma yaklaşıp “Tanışabilir miyiz acaba?” dedi. Tanıştık. Bu sırada da Ömer Öztürk hiç istifini bozmuyor, etrafımızdaki insanlar ise bize bakıyordu. Belediye Başkanı bana bazı sorular sordu. Geleceğimle ilgili planları ona söyledikten sonra “Bu hayallerini hiç bırakma” dedi. Belediye başkanıyla kısa süren konuşmamızın sonuna gelirken bana “Sen beni tanıyor musun?” diye sordu. Bir anda ne diyeceğimi bilemedim, çünkü onu tanımıyordum. Giyim kuşamına bakarak ve etrafımızdaki insanların da ilgisini hesaba katarak ona kısılmış bir sesle “Belediye Başkanı?” dedim. O da beni tasdikledi. Bana sen Ömer’in oğlu musun diye sordu. Hayır dedim. Peki ne zaman tanıştınız? Bugün. Ne konuşuyordunuz? İkinci Dünya Savaşı (Burada bana bir gülme geldi). Daha sonra Başkan ayrıldı. Sonradan Facebook’a bakmamla Spor Salonunun açılışına geldiğini anladım. Herhalde yol üstünde Nevmekana da uğrayıvermiş.
Ömer Öztürk ile daha çok tarih ve toplum hakkında konuşurken hanımefendiyle de muhabbet etmiştik. İstanbul Üniversitesi Hukuk mezunuydu. Ömer Öztürk ile eski arkadaştılar. Ona da yazılarımı okutmuştum. Çok ilginç ki tablet üzerinde sayfayı nasıl aşağıya kaydıracağını bilmiyordu. Cidden elektronik cihazları hiç kullanmıyormuş. Zaten ikisinin de akıllı telefonu yoktu. Onun da pek çok konu hakkında büyük bir bilgi birikimi vardı. Hanımefendiyle daha çok son okuduğum kitap Beyin’le (David Eagleman) ilgili konuştuk. Onla gerçekliğin ne olduğuyla ilgili güzelce sohbet ettik. Üstelik sevgili okurlar, burada da bu konuyu yakın zamanda işleyeceğiz.
Saatlerce süren sohbetlerin ardından ikisinin de ayrılması gerekti. En son ona “İyi ki de bana internete nasıl girebileceğini sormuşsun.” dedim. Son bir gülüştük. Not defterlerine numaramı, ismimi ve mekanın ismini yazdılar. Nevmekan’a tekrar geldiklerinde arayacaklar beni, belki oralarda olurum da tekrar muhabbet ederiz diye. Bu arada bana “Arşivhanemden Osmanlı” adlı kitabını da hediye etti. Ömer Öztürk daha sonra okulumuz Haydarpaşa Lisesi’ne de gelecek. Kütüphanemizin dergi bölümüne Genç dergiyi getirecek. “Ne dergisi?” demeyin, Genç dergi ve Yeni Tiyatro dergisinde yüzlerce yazısı var! Sonuç olarak o gün benim için çok güzel geçmişti. Değerli bir yazarla tanışmıştım ve uzun süren bir konuşmamız olmuştu. Evet, bu da böyle bir anımdır.
Paylaş
Yazar hakkında
Yaklaşık 2 senedir Defter Arkası'nda yazılar yazıyorum. Genellikle deneme ve öykü yazarım; fakat ara sıra bilimsel yazılar da yazıyorum. Bir süredir sosyal bilimler üzerine yoğunlaştığımdan dolayı, yazılarım da bu doğrultuda olmaya başladı. Eğitimime Haydarpaşa Lisesi'nde devam ediyorum.
Ama sen kahve seversin?
Rizeliyiz hocam olsun o kadar 🙂