Yürüyordu. Artık takati kalmamış şehrin çökmüş sokaklarında, ailesine bir parça ekmek bulabilmek uğruna yürüyordu. Tek başına olsaydı pes edeceği ebedi sessizliğe, ailesi uğruna meydan okumaya devam ediyordu.Yıkık dökük binaların arasından yemek bulabileceği konusunda kendisini ikna edebilmek için,umudunu son damlasına kadar tüketmeye devam ediyordu. Açlıktan ve susuzluktan bitkin düşmüş uzuvları ona ne kadar engel olsa da yürümeliydi, yürüyecekti de. Fakat farkındaydı;her gün bir parça daha azalan umudu,artık bu bitkin uzuvları canlandıramayacak hale gelmişti.Ölümün her adımında daha da yaklaştığını sezdiği halde,umuduna sımsıkı sarılıp ilerlemeye devam etti.Tek umudu yemek bulmaktı. Evet,bu harabeye dönmüş şehrin moloz yığınlarının arasından çıkacak bir parça yemek… İlk başta ailesi için yemek bulmaya çıkmıştı. Fakat açlık ona ailesini unutturmuş ve insanoğlunun(ne kadar vahşice de olsa) ortak olan yegane amacını tattırmıştı;hayatta kalmak. Tıpkı bu şehir gibi çökmeye başlamıştı.Nefes alışı güçleşmeye,açlığından doğan karın ağrısı şiddetlenmeye başladı. Göz kapaklarına düşen ağırlık yüzünden etrafı kararmaya başladığında, sokağın sonunda bulunan gazetecilere ulaşma çabasının faydasız olduğunu fark etti. Dizlerinin titremesiyle birlikte son umut parçasını da yitirdi ve gazetecilerin gözü önünde yere yığıldı. Kulaklarında yankılanan bağırışmalar netliğini yitirmeye başladı. Demek sonu böyle olacaktı. Milyonlarca zengin insanın yaşadığı şu koca dünyada, hiçliğin ortasındaki bir fakir olarak can verecekti.
Yine sıkıcı bir iş gününün sonuna gelmişti. Kullanmadığı halde çok önemli biri gibi gözükmesini sağladığı için yanından ayırmadığı milyon dolarlık saatini aldı.Bir aydır aynı saati takmanın verdiği bunalıma katlanarak merdivenleri indi.Geçen senenin modası olan gıcır gıcır bir araba,şoförüyle birlikte onu bekliyordu. İçinden ”Şu hurdayı bir değiştiremedik. El âlem her ay yenisini alır,bizim gibiler de anca senede bir değiştirir.”diye söylendi. Eve nasıl geldi,kendisini yatağa nasıl attı o da bilmiyordu. O kadar yorgun hissediyordu ki televizyonu kapatmaya üşendi. Televizyonda çökmüş bir şehir ve bu şehirdeki insanlar gösteriliyordu.Birden patlatılan çığlıklar ona ninni gibi geldi. Ölmüş bir insanın arkasından yakılan ağıtlarla bezeli ninniyle tatlı uykusuna daldı.
Adım Osman Şafak. UFSMAİHL de okuyorum. Daha çok hikaye türünde yazılar yazıyorum. Hikayelerimde ise genel olarak yaşadığımız hayattaki olumsuzlukları dile getiriyorum. Yazılım mühendisliği düşünüyorum.