
Büyüdükçe çocukluğuna hasret kalır çoğu insan. İşin garibi, çocuklar da büyümek ister tüm heveslerini sırtlanarak. Ne elden uzaksa o cazip gelir. Birçok his kapıyı çalar fakat daha dürbünden bile bakmadan tatmin etmeyecek olana koşulur. İnsan olmanın birinci şartıdır, doyumsuz olmak…
Ben bu şartlar altında insan olmak istemiyorum. Ya içerisinde dünyadaki tüm iyilik ve kötülüklerin değerlendirildiği tanımlar bulunan yeni bir lügate döneceğiz yüzümüzü, ya da ben tüm bu körlüklere sırtımı döneceğim. Ancak böyle acımasız bir antlaşma, böyle acımasız bir durumu örtebilir. Çivi çiviyi söker…
Kim miyim ben? Var mı kardeşim bunun bir önemi? Hepiniz gibi biriyim işte… Ama hepiniz gibi olmak bazen düşündürüyor beni. Olmalı mıyım? Olmalıysam doğru çizdim mi sizi aklıma?
Bak kardeşim, kafanı kaldır bir bak dünyaya. Sence her şey olması gerektiği gibi mi? Yoksa her şey olduğu gibi de biz olanla olması gerekeni mi karıştırdık içimizde? Boyu senin boyunun yarısı olan, ufacık çocuklar sana mendil uzatırken yahut avuçlarını açacağı tek bir kişi olmasına rağmen o herkese açmaya muhtaçken her şey olması gerektiği gibi mi? Ailesinden uzak büyümüş çocuklar senden daha olgunken her şey “normal” sayılabilir mi? Ben sadece bunları yazmaya cesaret edebiliyorsam ve yardıma muhtaç bir çocuk gördüğümde yine yardım etmekten korkuyorsam ne yolunda gidiyor bu dünyada? Söylesene kardeşim; rota neresi, yol nerede?
Güneş her sabah doğuyor, her akşam batıyor. Her sabah dün akşamki insanlardan bazıları eksilmiş oluyor, yerlerine yenileri geliyor. Ne önemi var hangi insan olduğunun? Herkes kendi toprağında yeşeriyor yeşerecekse, soluyor solacaksa. Herkes kendi kökünün derdine düşmüş. Kimse diğerinin kökünden ders çıkarıp sağlamlaştırmıyor kendi kökünü.
Ben, içinizden herhangi biri olmaktan rahatsızlık duysam dahi içinizden herhangi biri olarak bizden farklı biriyle tanıştım. Oldu baya, geçmedi etkisi… İsmi Ümit, aslında öyle değil- kendisi İran’dan gelmişti, Türkiye’deki ismi Ümit idi.- fakat benim gönlümde hep “Ümit” olarak kaldı, kalacak. Ailesinden uzak 10 yaşında bir çocuk bahsettiğim. Dikkatini çekerim kardeşim, 10 yaşında bir çocuk ailesinden uzak. O ve onun gibi çocukların sevgi arayışı dolayısıyla yapılan gezilerden biri de benim öğrencisi olduğum okula yapıldı. 3 senedir içinde bulunduğum okulun, 3 senedir girip çıktığım kütüphanesine götürdüm onu elinden tutup. Kitapları sevsin istedim. Ben o kütüphaneye hiç öyle şaşkın bakanını görmemiştim kardeşim, ben o kütüphanenin hiç öyle şaşkın bakılası olduğunu da düşünmemiştim. İnsanım işte…
Kütüphaneden içeri giren Ümit, önce sola döndü. Okuma yazması yoktu, zaten Türkçesi de çok iyi değildi buralı olmadığı için. İlgisini çeken kitapları eline alıp şaşkın şaşkın baktı her birine. Sonra… Tam çıkarken kütüphanenin bir duvarını kaplamış olan haritayı fark etti. Bir dünya haritası. Ben o haritaya bir çocuğun anısını monteledim kardeşim. Öyle şaşkın baktı ki, öyle sevindi ki o haritayı görünce… Bir haritanın öylesine sevilmesini garipsediğim her an için zerresine kadar pişmanım, affet beni Ümit… Affet çünkü ben hiçbir zaman senin kadar büyümedim. Hiçbir zaman senin gözlerin kadar iyi görmedi benim gözlerim, hiçbir zaman bir dünya haritasında aramadım hayallerimi. Ben hiçbir zaman sen olamadım. O haritada İran’ı, Türkiye’yi, Irak’ı bularak bana gösterdiğin her saniye kayıtlı aklımda ve kalbimde. Sen bir dünya haritasını öylesine severek bana bir yaşam haritası çizdin. Artık daha iyi buluyorum yolumu, isyan edecek olduğum her dakika gözlerimi kapatıp seni ve arkadaşlarını düşünüyorum. Ben size ilaç olamadım ama siz bana oldunuz. Zaten acınacak halde olan siz değilmişsiniz, benmişim…
Merhaba. Mümtaz Turhan Sosyal Bilimler Lisesi öğrencisiyim. Kalemimi daha çok deneme ve hikâye türlerinde yoğunlaştırsam da başka türler için de kendimi hazırlamaya çalışıyorum.