
Akrep ve yelkovanın birbirini kovalama sesine odaklanmıştım. Tik tak, tik tak… Kitaplığımın önüne geçtim. Sırtımı dikleştirdim. Uzun zamandır böyle dimdik durmadığımı anladım omuzlarımdaki garipsemeden. Sağ kol bileğimdeki tokayla hızlıca uzun kıvırcık saçlarımı topladım. “Artık bunları kesme zamanı geldi.” diye fısıldadım kendime. Sonra derin bir nefes aldım ve gözlerimi kapadım. İşaret parmağımı kitapların üzerinde sürükledim. Hiçbir kitaba temas etmeden vazgeçtim. Alttaki kağıt yığınında kilitledim mavi gözlerimi. Sırtımın dikliğini bozmadan bağdaş kurarak yere oturdum. Elime gelen ilk kağıda odaklandım.
Tik tak sesi durdu, yerini açık camdan içeriye esen rüzgarın sebep olduğu kağıt hışırtıları aldı. Kendimi ansızın bu şiiri kaleme döktüğüm yerde buldum. Gönül isterdi ki bir deniz kenarı olsun kalemime yön veren mekan. Bense ruhumu o nefret ettiğim gökdelenlerin birinin tepesinde buldum. Lakin denize hasret oluşum ona atfettiğim satırları daha da güçlendirmişti. İşte bu yüzden o gökdelenin tepesi benim bir zamanlar şiirlerimin ana yuvasıydı.
Sol elimde kağıt, sağ elimde kalem… Ayaklarım beni gökdelenin kenarına doğru sürüklüyordu. Kalp atışlarım kulaklarımı esir almıştı. Nefesimi kontrol etme yetkisi elimden alınmıştı. Bedenimin bana ait olduğundan şüphe duymaya başlamıştım. Ve son bir adım kalmıştı bedenimin yok oluşuna. Ruhumu ise bu çatının her tarafına bıraktığım sözcükler bırakmayacaktı, ruhum ayrılamayacaktı o gökdelenden. Beynimde yerini edinmiş o hatıra kitabının sayfalarını hızlı hızlı çeviriyordum. Hatıralarımı saran kağıt kokusunda kaybetmiştim yine kendimi. Yükseklik korkumun beni yiyip bitirdiği o günleri okudum önce. Bu korkuyu yenmek uğruna çabalarımı fakat hala susmayan kalp atışlarımı… Atladığım bir sayfa olduğunun farkındaydım. Dönmek istemedim hayatımın o satırlarına. Yüzleşmek zorundaydım. Göz kapaklarımı öylesine sıktım ki o sayfada, bir daha açabileceğimden şüphe ettim. Kulaklarımda bir ses yankılandı. O sesin kalp atışlarımı daha da hızlandırdığını fark etmiştim ama bu sefer sağır olmuştu kulaklarım o gürültü dışındakilere. Gözlerimi diktiğim o betondan çıkan gürültünün izlerini görebiliyordum. Baktığım her yeri kırmızıydı bu gökdelenin ve ona yakın her şeyin. Bu gökdelen benim gerçeklerle yüzleşişimdi. Bu gökdelen benim o kitaptan hayatımdaki en değerli varlığı silişimin sebebiydi. Annemi… Sol elimdeki kağıda kaydı gözlerim. Tüm hislerim yazılıydı kağıtta. Bir de gözyaşı pekiştirmişti kelimelerimi.
Bu sefer adımlarım kendi kontrolümde, geriye doğru yürüdüm. Artık o tik tak sesini işitebiliyordu kulaklarım. Saate baktığımda geç olduğunu anlamıştım. Umursamadım, devam ettim. Rüzgarın kağıtları uçuramaması adına kalemi kağıdın üzerine yerleştirdim. Kağıt yığınıyla buluştu tekrar gözlerim. Elimi uzattım ve yeni bir kağıt seçtim.
Merhaba. Mümtaz Turhan Sosyal Bilimler Lisesi öğrencisiyim. Kalemimi daha çok deneme ve hikâye türlerinde yoğunlaştırsam da başka türler için de kendimi hazırlamaya çalışıyorum.
Nefesim kesildi,çok etkileyici bir kaleminiz var.
Çok teşekkürler… 🙂