
İstiklal’de bir kadın, elinde şemsiye var. Ama yağmur yağmur yağmamakta. Neden elinde şemsiye var öyleyse? Pek de zarif, yürüyüşü narin. Ama bunlar yağmursuz bir bahar günü elinde şemsiyeyle dolaşmasının garipliğini azaltmıyor.
Bir ara sokağa sapmakta kadın. İşte şimdi durdu, kolundaki saate baktı. Aceleyle yürümeye başladı sonra. Bir kıraathanenin önünde durdu. Burada ne işi ola ki? Ah, tabii ya, sanki kahvehaneler sadece erkekler içindir! İçeriye giriyor kadın, ama önce şemsiyesini kapattı. Aman, iyi ki kapattı. İçeride şemsiye açmak uğursuzluktur derler, batıldır ama ne önemi var ki.
İçerideki adamla selamlaştı, tanıdık belli ki. Sonra bir masaya oturdu. Eline masadaki dergiyi aldı, pikaptan çıkan ezgiler eşliğinde okudu birkaç yazıyı. Bu kıraathane başkaydı, o zamanlar tüm kıraathaneler başkaydı. Günümüz kahvelerinden çok başkaydı, zarifti, tıpkı İstanbul’un kadınları gibi.
Yanına bir başka adam geldi, gülümsedi kadına. Kadın buyur etti adamı masasına. Konuştular uzun uzun. Adam meğer kadının okuruymuş. Evet, kadın yazarmış. Her hafta düzenli olarak bir dergide yazarmış. Adam kadından imza istedi. Şimdi kadın adama imza veriyor. Bir peçeteye attı imzasını, halbuki yanında kağıt duruyor. Elbet bir anlamı olmalı bu davranışın ki adam gülümsüyor. Diyorum ya, o zamanlar her şey zarafet abideymiş ya, biz ne anlarız bu inceliklerden, durup düşünmeye vaktimiz mi var – hani yok diyor ya bir şair, anladınız siz-.
Kadın mutlu. Bir okuru çıktı yahu, nasıl mutlu olmasın! Yazarlarından biri olduğu dergiyi okuyan biri olduğunu bile sanmıyordu oysaki.
Akşamüzerine kadar oturdu orada kadın. Bir ara kıraathaneci geldi masasına. Biraz muhabbet ettiler, yıllanmış meğer dostlukları.
İşte, dışarıda yağmur başladı şimdi. Kadın gülümsüyor. İçeride bulunan dostlarına veda etti, çıktı kapıdan. Şemsiyesini açtı, aman iyi, içeride açmadı. Bu kadın da inanıyor batıla, belli. Ve yürüyor yine zarifçene. Yine çıktı İstiklal’e.
Bu kadın, geçmişten bir İstanbul hanımefendisi, ama pek bilinmez, öylece yaşadı, öylece gitti.
Çapa Fen Lisesi’nde okuyorum. Durum hikayeleri ve ünlü şairlerin/yazarların hayatlarını araştırıp biyografi haline getirmeyi seviyorum. Ayrıca müzik gruplarının da sıkı takipçisiyim.
Allah’ığmmm sana geliyorum çok güzel
Konuyu sevdim ama bazı kısımlarda yazı biraz pürüzleniyor gibi. Sesli harflerle biten cümleler bazı kısımlarda biraz fazlalaşmaya başlar gibi oluyor sonra tekrar toparlıyor. Yine de yazıyı son derece başarılı buldum. Kaleminize sağlık.