
73 Karakter
- Enes Kerim Şafak
- gönderildi ÖyküYaşam
- 15
İşte, önümde upuzun, etrafı ağaçlarla kaplı olan dümdüz bir yol var. Yapraklar oradan oraya uçuşuyor, rüzgar ne de güzel esiyor! Klasik bir sonbahar sabahı nasıl olsa.
Ah, doğru ya! Yarına yetiştirmem gereken bir rapor vardı; nasıl unutmuşum? Zaten geçen gün başıma gelen olay moralimi fena bozmuştu, bir bu eksikti şimdi. Sosyal medya mecralarından birinde beni daha önce simasını hiç görmediğim bir hanımefendi “ekledi”. Eh, insanlıktır sonuçta, kabul edip kim olduğunu, neden eklediğini sormak gerek değil mi? Öyle yaptım tabii ben de. İnanır mısınız, “hanımefendi” benimle beraber iş yapmak istediğini söyledi! İnanın bunca senelik gazeteci hayatımda ilk defa böylesine bir teklife rast geldim. Karakterim gereği “tek tabanca” takılmaktan zevk alan birisiydim ancak bir saniye, değişiklik yapmak fena olmazdı elbette. Ben de olumlu geri dönüş yapınca laf lafı açtı, giderek kendimizi daha da koyulaşan bir muhabbetin ortasında bulmaya başladık…
Tanışma faslındaydık henüz, ama ne tanışma faslı! Sıkılmadan ve utanmadan, defaatle söylenen sözler işte: Yok ben şöyle şiir yazarım, yok ben şunları okurum, vesaire. Eh, tabii o sırada beni etkilemeyi de başarmıştı. Çok büyülenmiş olmalıyım ki onu daha da ayrıntılı tanımak istedim. Böylelikle muhabbetin sonunda “gerçek hayatta” buluşmaya karar verdik (beraber iş yapacağız ya!). Aman Allah’ım, bu nasıl rezillik! İnanın “kadının” yerine ben utandım. Ne olsa beğenirsiniz? Evet, “tahmin edeceğiniz üzere” kadın tam bir fos çıkmıştı. Yaa, sosyal medyada “#şiir, #kitap, #sanat” etiketleriyle gönderi paylaşmaya benzemiyormuş gerçek hayat, “mış gibi” yapmak her zaman işe yaramıyormuş! O da haklı tabii ki, “oradan” ne yazarsan yaz, ortamlarda efsaneyim dersin, kim bilecek?
Bu durum beni hem üzmüş hem tasvip etmişti. Hâlihazırda sosyal medyada bu tür saçmalıkların döndüğünü biliyor ve ümitsizliğe kapılıyordum. Ancak şu ana kadar böyle bir durumla birebir karşılaşmamıştım (bütün arkadaşlarımın gerçek hayatta bizzat tanıdığım insanlardan oluşmasından dolayı herhâlde). Ancak bu olayın beni bu denli etkilemesinin farklı bir nedeni daha vardı. Kadın cidden iyi bir akademik eğitim almıştı. Eğitimli insanların bile içler acısı bir halde olduğunu görmek, çok kötü!
Bir an düşündüm, bu sosyal medya denen şey de neyin nesiydi böyle? Çevremde tanık oluyorum, toplum içerisinde insanlar hep telefonlarına gömülü, hepsi birden monoton bir halde, aynı bir “fabrika” gibi davranıyor. Evet evet, “nakış işleme” sürecine çok benziyor hatta: Kaydır, çift tıkla, kaydır, çift tıkla… Bakın gözlemlediğim bir durum daha var ki, bu daha beter. İnsanlar birbirlerine sosyal (ve “sanal”) medyadan yüz ifadeleri atarken zannedersiniz ki her saniye ağızları kulaklarına varıyor. Ancak “gerçek” hayatta ise yüzlerinde tek gördüğünüz donuk, anlamsız ve bomboş bir surat. Dahası, insanlar birbirlerine hiç belli etmeseler de sosyal medya üzerinden diğer insanların başarıya ulaşmalarına, tatile çıkmalarına ve hatta güzel/yakışıklı olmalarına tanıklık ettikleri zaman onlara karşı iğrenç bir kıskançlık besliyorlar (dediğim gibi, bunu açık açık belli etmiyorlar hiçbir zaman; kendilerini böylesine küçük düşüremezlerdi ya!).
Yolun yarısına gelmişim ya.
Sosyal medya ile ilgili gözlemlerim maalesef ki bu anlattıklarımla sınırlı kalmıyor. Bakın, size insanların sosyal medyadaki bir diğer ilginç tutumunu söyleyeyim mi? Neredeyse hepsi onaylanılmayı ister. Evet, söylenmelerinizi duyar gibiyim, elbette ki her insan az çok onaylanmak ister ama bu böyle değil ki efendim, arsızca bir onaylanma bu! Tıpkı bir çocuğun başının okşanmasından hoşlanması gibi, insanlar da “beğenme işaretleri” aldıkları zaman hoşlanıyorlar, hem de nasıl. Ama siz bir de istediklerini elde edemeyişlerini görün, ne fena!
Hayır daha bitmedi dostlar, neredeyse en kötüsüne değinmeyi unutacaktım! Fark ettiniz mi bilmiyorum ama sosyal medyada değer görmemesi ve hatta ayıplanması gereken paylaşımlar gereğinden fazla değer görüyor, yaygınlaşıyor. Belki de toplumunuzdaki taciz, tecavüz, hırsızlık, cinayet ve daha bilumum kötü davranışların, ahlaksızlıkların bu kadar yaygınlaşmış olmasının da nedeni sosyal medyadır, ne dersiniz? Hani bilirsiniz ya, bir mahluk bir insanı darp eder, sosyal medyadaki yorumlar ise şu şekildedir: “haketti”, “oh olsun”, “keşke bende dövseydim bu şerefsizi helal olsun kardeşime” vs. Çok saçma, milletçe utanmamız gereken havadisler mi oluştu? Tabii ki sosyal medya “gençleri” tarafından şu yazılmadan durulmaz: “ahahaha adana işte ne bekliyorsunki”. Evet, başta da dediğim gibi, umarım hepiniz biliyorsunuzdur ve farkındasınızdır bunların, değil mi?
Ah be dostlar, aslında konuşulması ve anlatılması gereken o kadar konu var ki… Mahremiyet, sürü psikolojisi, sosyal linç… Ve daha niceleri! Beni de bu kadar yormayın dostlar, hepiniz biliyorsunuz zaten bunları, anlatmama ne gerek var?
Yol bitmiş yahu. Yol biter mi demeyin, ağaçlık kısımlar bitti, geri kalan kısmında yürümeyi sevmiyorum zaten. Neyse, saatime bir bakayım da ona gör… O da ne! Telefon, cebimde yok! Herhalde yolun başındaki bankta otururken düşmüştür, bir çırpıda koşup alayım hemen. Ondan sonrasında da muhabbetimize devam ederiz.
Hay Allah! Banka geldim ama telefon burada da yok. Hayır, olamaz! Gerçekten de şu an yaşadığım çok vahim bir durum, iddiasına girerim ki benden haber bekleyen en az 10 kişi vardı. Neyse, evime gidip internet üzerinden iletişime geçeyim onlarla bari.
Dostlar şimdi evimin yolundayım, ulaşmama çok az kald..
Bu da ne! Kadim gözlerim beni kandıramayacağına göre, evimin pencereleri kırılmış! Of, yine neler oluyor bu şehirde? Sahiden de, ne olmuş olabilirdi ki?
Herneyse, evime girip pencerelerin durumuna bakmam lazımdı sonuçta. Hızlı hızlı yürürken aklım ise hâlâ penceredeydi. Ben pencereyi düşünedurayım, tam kapıyı açtığım anda yine şoka uğradım. Rüyada mıydım!? Bayılmamak için kendimi zor tuttum, bu, bu olamazdı! Evimin içi adeta harap olmuş, kitaplıklar parçalanmış; dolaplar ise devrilmişti! Kendi evimde dolaşıyordum fakat dizlerimin bağları çözülmek üzereydi, mahvolmuştum. Evde, ne yapacağımı bilmez halde, çaresizce dolaşırken gözüme bir anda parçalanmış bilgisayarım ilişti. Hayır, olamazdı bu! Şu ana kadar ki bütün arşivim oradaydı, gazetecilik hayatımın tüm yazıları…
Artık tutamadım kendimi, hüngür hüngür ağlamaya başladım. Bunları bana kim, neden yapmış olabilirdi? Belki de çaresizliğimi gösteren en büyük detay, polisi bile arayamıyor olmam. Bir türl…
— Ah Edip, neler oldu bir bilsen! Birileri senin sosyal medya hesabından bir tane yazını paylaşmışlar. Yazının içeriğinde toplumun değerlerine hakaretler olduğu için yazın bir anda popüler oldu ve işler çığırından çıktı. Sosyal medyadaki kitle o kadar nefretle doldu ki en son evinin adresini bir şekilde bulup buraya geldiler, sana zarar vermeye. Senden ses çıkmayınca da evine girdiler ve… Nasıl anlatabilirim bilmiyorum… (Bu sırada komşum da ağlamaya başlamıştı)
Şimdi kafamda her şey çok daha netleşmeye başlamıştı . Telefonumu çalan kişi telefonumu kurcalayıp taslak halindeki yazılarıma ulaşmıştı. Herhalde politik yazılarımdan dolayı bana tahammül edemeyen birisiydi ki yazdığım öykü taslağını bulur bulmaz sosyal medyada yayımlamıştı bunu. Aptal herif, bilmiyordu ki o taslak tamamen ironilerden oluşuyordu. Gerçekte toplumun değerlerine hakaret ettiğim falan yoktu (hem, etsem kaç yazar?)!
Geleceğimi tahayyül etmekten acizim artık; gözümde hayatıma dair her görüntü belirsizleşiyor, dayanamıyorum. Dostlar, böylesine zorba bir dünyada yaşamamın imkanı yok artık, ben, ben gidiyorum…
— Hayır Edip!
Bu evdeki son ses olmuştu, komşusu kırılan pencereye doğru koştu ama, artık çok geçti…
İkinci Bölüm
Yine canı sıkılmıştı, sosyal medyada takılıyordu. Karşısına çıkan “73 karakterlik” gönderiyi hemen paylaştı, yorum yazmayı ihmal etmedi: “gebersin pislik”. Sonuçta bu sözleri telefon ekranına yazmıştı, bundan kolay ne olabilirdi? Ardından bir sonraki gönderiye geçti, hepsi bu kadar.
Lanet olsun!
Paylaş
Yazar hakkında
Yaklaşık 2 senedir Defter Arkası'nda yazılar yazıyorum. Genellikle deneme ve öykü yazarım; fakat ara sıra bilimsel yazılar da yazıyorum. Bir süredir sosyal bilimler üzerine yoğunlaştığımdan dolayı, yazılarım da bu doğrultuda olmaya başladı. Eğitimime Haydarpaşa Lisesi'nde devam ediyorum.
Yazarın tüm bu başına gelenlerden ne instagram storyler atılırdı ama neyse 😀 Güzel yazı ellerinize sağlık. 🙂
Not: Sosyal medyadaki insanların yazdığı metinlerde bilerek hatalar yapılmıştır, eğitimsizliklerini vurgulamak için.
Haha, teşekkür ederim 🙂
Kalemin okuyucuyu yazının içinde bir karaktere dönüştürüyor. Okurken tek yaptığım okumak değil, olayları görmek de oldu. Önemli olan da bunu başarabilmek zaten bana göre. Tebrikler!
Yorumların için çok teşekkür ederim Neslihan! Açıkçası olay örgüsüne ve vermek istediğim toplumsal mesajlara çok daha fazla odaklandım, karaktere nazaran. Öykünün karakter hakkında yetersiz ve eksik olduğunu düşünüyorum, buna rağmen karakterle empati yapmayı başarabilmen beni çok mutlu etti! 🙂
Uzun olmuş ve yazında kullandığın kelimeler olması gerektiği gibi. Sosyal medya bağımlılığını iyi ele almışsın fakat anafikri fazla uzatmış olabilirsin diye düşünüyorum…yine de doyurucu bir hikaye olmuş 🙂 beni tatmin etti.
Vermek istediğim mesaj çok olunca uzun yazmaktan kendimi alıkoyamadım doğrusu 🙂 Tüm eleştirilerin için çok teşekkür ediyorum! 🙂
Harikulade bir ana fikir ve bunun eşliğinde insanı içine çeken bir yazım tarzı. Birkaç yerde gözüme takılan bir şeyler oldu gibi ama ana konunun sosyal medyanın insanları metalaştırması olduğunu düşünürsek normal. Kalemine sağlık.
Yazımın edebī değeri düşük maalesef, bu konuda sana katılıyorum. Sonraki öykülerimde bu hususa dikkat edeceğime emin olabilirsin. Eğer konuyu başarılı bir şekilde işlediğimi düşünüyorsan ne mutlu bana!
Tüm eleştirilerin için çok teşekkür ediyorum! 🙂