Merhaba, son günlerde birçok kişinin ilgi odağı olan bir film hakkında henüz duygularım tazeyken görüşlerimi paylaşmak istiyorum, “Ayla”. Bu film çoğu filmden farklı olarak gerçek bir yaşam hikâyesini barındırıyor. Beni çok etkileyen bir yapım olduğundan tam olarak nereden başlamam gerektiğini kestiremiyorum ama sanırım en doğrusu tüm hikayenin gelişmeye başladığı yerden benim de söze başlamam gerektiği.
Bu film, 2. Dünya Savaşı’nın daha sıcak olduğu 1950’li yılları anlatıyor. Ayla ise, Kuzey Kore ile Güney Kore arasındaki son derece şiddetli bir savaşın ortasında kalan, tüm yakınlarını kaybetmiş küçük Koreli kızımız. Aslında tüm film fikri başkahramanımız Süleyman Dilbirliği ile çekilen bir röportajdan ortaya çıkmış. Sevgi dolu bir hikâye Süleyman Astsubay ile Ayla’nınki.
17 Ekim 1950 tarihinde Kuzey Kore ile Güney Kore arasındaki yaşanan savaş nedeniyle Güney Kore, birçok ülkeden yardım istiyor ve olumlu yanıt veren ülkelerden biri de biz oluyoruz. Daha sonrasında General Tahsin Yazıcı komutasında 5090 asker ailelerini arkalarında bırakıp bilmedikleri bir ülkeye savaşmak için gönderiliyorlar. Yaklaşık bir ay süren bu deniz yolculuğunun sonunda Güney Kore’deki Busan şehrine varıyorlar. Bu askerlerden biri de motor ustası Süleyman Dilbirliği…
Hava yaklaşık eksi 35 derece, kış mevsiminin belki en soğuk günü. Yere oturmuş bir kız çocuğu, ağlıyor. Süleyman Astsubayın bu küçük kızı bulmasıyla yüzünü aya benzeterek adını koyduğu Ayla, onun yanından hiç ayrılmıyor. Filmdeki Ayla rolünü oynayan küçük sevimli kızımız Kim Seol de rolünü hakkıyla oynayarak izleyicinin kalbini mest ediyor. Eğer bu yazımdan sonra filmi izlemeye karar verirseniz, gözyaşlarınızı silecek peçetenizi de hazırlamayı unutmayın çünkü gözlemlerime göre yaş ve cinsiyet fark etmeksizin filmi izleyen her kişi salondan gözleri ağlamaktan şişmiş vaziyette çıkmıştı.
Süleyman Astsubaya ve diğer askerlere alışan Ayla bir süre tek bir kelime bile etmedikten sonra yavaş yavaş Türkçeyi de öğreniyor. Artık adını Ayla olarak bilen küçük kızımız Süleyman Dilbirliğine de baba olarak hitap ediyor.
Savaşın sıcak zamanları sona erdikten sonra, Süleyman Astsubay ve diğer askerler için ülkelerine dönme vakti geldiğinde Astsubay Türkiye’deki onu bekleyen ailesine dönmek yerine 15 ay sonunda ona iyicene bağlanan Ayla’nın yanında kalmayı tercih ediyor. Fakat şartlar gereği Ayla’yı Kore’de Türk askerler anısına açılan Ankara okuluna verdikten sonra ülkesine geri dönmek zorunda kalıyor. Ayla, arkasından çok ağlasa da ona verilen sözü asla unutmuyor, “Geri döneceğim”.
Süleyman Dilbirliği Türkiye’ye geri döndükten sonra verdiği sözü tutmak için yıllarca Ayla’yı arıyor, Kore konsolosluklarından yardım istiyor ama okul kaydında Ayla’nın ismi değiştirildiği için Ayla bulunamıyor. Tam 60 yıl sonra Süleyman Astsubay, Kore Savaşı’nın 60. yılı anısına Kore Başkonsolosluğu’nda düzenlenen bir resepsiyona katılıyor ve Ayla’dan bahsettiği anda bu Koreli yetkililerin ilgisini çekiyor. Dilbirliği’ne Ayla’yı bulmak için yardım ediyorlar. Ayla uzun uğraşlar sonucu bulunuyor ve babasına kavuşuyor.
İşte bu sıcacık hikâyenin filmi “Ayla”, birçok ödülü hak ettiğini ve henüz izlememiş olanların da izlemesi gerektiğini düşünüyorum. Filmin sonunda Ayla’nın babasına yazdığı mektubu ve o zamana ait gerçek fotoğrafları da eklemeyi unutmamışlar.
Not: Ben bu yazıyı yazdıktan sonra, 6 Aralık 2017 günü, filmin gerçek hayattaki kahramanı Süleyman Dilbirliği ne yazık ki hayata veda etti. Yakınlarına başsağlığı diliyoruz.
Adım İlayda Başar. Kadıköy Anadolu Lisesi'nde okuyorum. Bir şeyler yazmak, küçüklüğümden beri kendimi en iyi ifade etme biçimim olmuştur. Çizmeyi ve yazmayı seviyorum ve bu konularda iyi olduğumu düşünüyorum.