Döngü
- Enes Kerim Şafak
- gönderildi KültürÖyküYaşam
- 19
Bağlantı koptu. Al işte, yine her zamanki gibi rüyada arkadaşlarımla oyun oynarken bağlantı sorunu oluştu ve birden uyandım. Artık Rüya-Oyun şirketinin bu sorunlara bir çözüm bulması lazım.
Beynime bağlanmış aygıtı kafamdan çıkartarak doğruldum. Hava güzeldi. Bu güzel havada dışarıya çıkıp çimenlerin üzerine yatmaktan güzel ne olabilir? Merdivenlerden inerken robotum AndroidX bana yazdığı yeni şiirini okudu. Şiiri gerçekten muhteşemdi. Cidden biz uzaylılar yapay zeka kadar güzel şiir yazamıyorduk.
Bahçeye çıktığımda çimenlerin üzerine doğru yattım ve masmavi gökyüzünü seyretmeye başladım. AndroidX anında duruma uygun hafif bir müzik açmıştı bile. Her şey çok güzeldi. Tıpkı bir çocuk gibi bacaklarımı kelebek yapacak şeklinde açıp kapatıyordum. Birden topuğumun altında bir sertlik hissettim. AndroidX’e ne olduğunu sorunca “Bir konserve kutusu” diye cevapladı. İşte bu! Eskiden uzaylılar bu kaplarda yemeklerini saklarmış. Heyecanla ve merakla doğrulup kutuyu hemen elime aldım. İçinde birkaç kağıt parçası duruyordu. Şaşkınlığım gittikçe artıyordu. Çünkü bildiğime göre kağıt yüzlerce sene önce uzaylılar tarafından kullanılırmış. Uzaylılar da bunu Çin’deki bir yeraltı mağarasında keşfetmişler o dönem. Belki de bu kağıdın içinde o döneme ışık tutabilecek bilgiler vardır! Hemen bütün kağıtları düzleştirip açtım.
Ağzım açık kaldı! Çok anlamsız yazılarla dolu kağıt parçalarına bakıyordum. Aklıma hemen uzaylı medeniyetinden önceki eserler geldi. Yapay zeka bunları ayrıştırıp o dönemde kullanılan 100 tane dil bulmuştu. Hatta 5 sene önce Dünya’daki bütün şirketler ortak bir karar almıştı. Bizim medeniyetimizden önce yaşadığı düşünülen “insan” ırkının kullandığı dilleri birleştirip optimum bir ortak dil yapma kararı. Bu sayede insan ırkının nasıl düşündüğünü, etrafındaki nesneleri nasıl tanımlayabildiğini, neleri referans aldığını öğrenmiş olacağız. Bu görev de yapay zekaya verildi. Yapay zeka bu konu üzerinde hala çalışıyor. Bu dil oluşturulabilirse bütün dünyadaki uzaylıların beynine yüklenecek ve herkes bu ortak dille konuşup düşünebilir hale gelecek.
Neyse ki elimizde hala insanlara ait olduğu düşünülen 100 tane dil var. AndroidX’e bu yazıları gösterip hangi dile ait olduğunu araştırmasını istedim.
Halihazırda İnsanların akıllı yaşam formları olduğunu biliyoruz. Çünkü bizim yüzyıllar önce keşfettiğimiz Fizik ve Matematik kanunları onlar tarafından da keşfedilmiş, elimizde buna kanıt olarak bir sürü o dönemden kalma eser var. Ancak bir şekilde ırklarının sonu gelmiş ve yok olmuşlar. Ondan sonrası hakkında bildiğimiz tek şey atalarımızın yani ilk uzaylıların da Grönland adasından gelme ihtimali. O sırada AndroidX araştırmasını bitirmişti:
– Bu yazıda insanlara ait olduğu düşünülen Türkçe dili kullanılmış. Tahminlerimize göre bu dil şu an üzerinde bulunduğumuz topraklarda konuşulurmuş. Anlayabileceğin şekilde çevirdim. Üzerimdeki ekrandan okuyabilirsin.
Şu anda binlerce sene önce üzerine bastığım topraklarda yaşamış olan insanların yazdığı metinleri okumak üzereyim! Derin bir nefes çektikten sonra okumaya başladım.
“Merhaba, bu yazıyı kim bulursa hemen okusun. Çünkü sana bu mektupta insanlığın başına gelenleri ve insanlık tarihinin nasıl sona erdiğini anlatacağım.
İkinci Dünya Savaşından beri devletler nükleer silahlar üretiyorlardı. Bu nükleer silahlar çok büyük kitleleri bir anda öldürebilen güçteydi. İlk defa Japonya üzerinde denendi ve İkinci Dünya Savaşının bitmesini sağladı. Hemen ardından başlayan Amerika Birleşik Devletleri ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği arasında olan “Soğuk Savaş” döneminde ise bu nükleer silahlar hep geliştirildi ve gitgide daha yıkıcı canavarlara dönüştü. İnsanlar tedirgindi. Küba Füze Krizinde bir nükleer savaş faciasının eşiğinden dönüldü. 1991’de SSCB’nin dağılmasıyla Soğuk Savaş da bitmiş oldu. Herkes, tehlikenin geçtiğini zannediyordu. Ancak durum hiç de öyle değildi. Şimdi sana kendi hikayemi anlatacağım.
Okuldan çıktıktan sonra evime doğru giderken etrafımda bir telaşlanma sezdim. Bazı evlerden çeşitli bağırışlar duyuluyordu. Aldırmayıp yoluma devam edeyim dedim. Birkaç dakika sonra bütün her yerde sirenler duyulmaya başladı. İnsanlar oradan oraya koşturuyor, herkes avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Aklıma hemen hava saldırısı olabilme ihtimali geldi. Yanımdaki plazanın bodrum katına inmeliydim. Korkuyla koşarken birden çok büyük bir ışık bütün her yeri kapladı. Kendimi ağlayarak yere fırlattım. Sanki güneş arkamdan dibime kadar gelmişti. O kadar kuvvetli bir ışıktı ki arkaya baksam kesin kör olacaktım. Bu kuvvetli ışık yaklaşık 30 saniye kadar sürdü. Hemen ardından kulakları sağır edecek çok büyük bir ses duyuldu. Şans eseri ağzım açık olmasaydı kulaklarım herhalde basınçtan patlayabilirdi.
Facialar üstüste geliyordu, çünkü sesten sonra çok kuvvetli bir şok dalgası yayıldı. İçinde bulunduğum bina yıkılmadı ancak binanın bütün camları patlamıştı. Süresini bilmediğim saniyeler boyunca yerde donakaldım. Bir anda bütün hayatım değişmişti. Yavaş yavaş ne olduğunu anlamak için dışarıya bakmak istedim. Bakar bakmaz gökyüzünde kocaman bir mantar bulutu olduğunu gördüm. İşte, bir nükleer silah. Atom bombası patladıktan sonra oluşan mantar bulutunun şekline bakarak yerde mi yoksa havada mı patlatıldığını öğrenebilirdim. Dikkatli bir şekilde bakarken mantar bulutunun boru kısmının üst kısma nazaran çok ince olduğunu farkettim. Öyleyse bomba havada patlatılmıştı. Yani radyasyon henüz çok tehlikeli derecede değildi. Şimdi ağlamayı bırakıp bir çözüm yolu aramalıydım. Aklıma direk arabayla bir şekilde buradan kaçma fikri geldi çünkü etrafta yangınlar başlamıştı bile. Bunları düşünürken birden alt kattan bir adam geldi. Hızlıca araba kullanmayı bilip bilmediğini sordum. Biliyordu ve üstelik bir arabası dahi vardı. Arabaya varmadan hemen önce solumuzdaki bakkaldan alabildiğimiz kadar suyu ve çikolatayı aldık. Arabaya binip doğuya doğru şehir dışına çıkmaya başladık.
Birkaç saat gittikten sonra benzinimizin biteceğini farketmemizle birlikte benzin istasyonuna gidip benzin aldık. Orada çalışan insanlar da radyodan haberleri dinlemişler. Bu sebeble hiçbir ücret ödemeksizin bize benzin ve radyo verdiler. Yolda giderken radyoyu açmamızla o korkunç gerçeği öğrenmiş olduk. Atom bombası sadece İstanbul’da değil, diğer birçok büyük kentte de patlamıştı. İşte şimdi ne yapacağımızı bilmiyorduk. Nereye kaçabilirdik? Gideceğimiz her yer radyasyonlu tozlarla doluydu artık. “Bari bir eve yerleşelim” dedik. Biraz gittikten sonra bir evle karşılaştık. Evde bir yaşlı amca oturuyordu. Olanları duymuş olacak ki korkudan delirmişti. Yiyeceklerimizi hemen evin içine aldık.
Çaresiz günler geçip gidiyor. Dış dünyayla bağlantımızı tamamen kesmek zorunda kaldık çünkü dışarıda çok şiddetli rüzgarlar esiyor. Artık yutacağımız her toz radyasyon demek, dolayısıyla ölüm. Hiçbir radyodan yayın yok. Kimse birbiriyle konuşmuyor.
Buraya yerleştikten 5 gün sonra çok şiddetli soğuklar olmaya başladı. Herhalde bombalardan sonra o kadar gaz atmosferde birikmişti ki, güneş ışınlarının gelmesini engelliyordu. Şimdi amcaya tuvalet ihtiyacını gidermesi için yardım etmem lazım. Kendisi bilincini tamamiyle yitirmiş durumda. Geri döneceğim.
7 gün sonra
Buraya yerleşeli 7 gün geçti ve suyumuz yavaştan tükenmeye başladı. Benimle beraber buraya gelmiş olan kişi bize su bulmak için arabasıyla 2 gün önce dışarıya çıktı. Geri gelemedi. Kabul etmek istemiyorum ama muhtemelen öldü. Amcayla ben çok fazla bitap düştük. Güneş ışığını neredeyse hiç alamıyoruz artık. Çok sert kış şartları başladı. Bu kadar büyük kış yaşandığına göre tüm dünyada saldırılar yaşanmıştır. İşte, gözlerimin önünde bütün insanlık tarihi ve medeniyeti son buluyor. Artık kapkara bir dünya var. Devletin hiçbir organı çalışamıyor. Bütün sistemler yıkıldı. Ara sıra ailemi düşünüyor ve kahroluyorum. Keşke evime gidip son bir kez annemi görebilseydim. Düşündükçe ağlamaya başlıyorum. Sanırsam artık bu acıya dayanamayacağım.
Belki bir gün dünyada birileri hayatta kalır ve insanlık tekrar filizlenir. Ondan sonraki insanlar kendilerinden önce ne olduğunu bilsin diye bu mektubu gelecek nesillere bırakıyorum. Bu mektubu bulup okuyabiliyorsanız zaten çok gelişmiş bir düzeye geldiniz demektir. Bu nedenle bildiğim bütün kanunlar ve formüller sizler için gereksizdir.
Ben Enes, bu da insanoğlunun son mektubu”
Mektubu gözyaşlarımla bitirdikten sonra birkaç saniye gözlerimi son kelimelerden alamadım. Bir taraftan da tam olarak şu an, tarihin en büyük keşfini gerçekleştirmiş bulunuyordum! Zihnimde bütün taşlar yerine oturuyordu. Nükleer kış yaşanmıştı. Bu kıştan kim sağ çıkabilirdi? Tabii ki de bu soğuklara alışmış Grönland eskimoları. İnsanlardan kalan kalıntılardan birinde evrenimize “uzay” deniliyordu. Biz de kendimize “uzaylı” demeyi seçtik. Ama şimdi görüyorum ki uzaylı ırkıyla insan ırkı tamamen aynı ırk! Bizler insanlık tarihinin devamıyız.
Aradan bir hafta geçti. Bu mektubu tüm dünyayla paylaştım. Öncelikle “uzaylı” kelimesi literatürden kaldırıldı ve yerine artık “insan” kelimesi kullanılıyor. Büyük şirketler bizim de sonumuzun böyle olmaması için bu tür nükleer silahları kullanmayı yasaklayan kararlar almaya başladı bile (!). Diğer taraftan o döneme dair araştırmalarda kullanılacak bir sürü yeni kavram ortaya çıkmış oldu. Devlet, Okul gibi. Herhalde Devlet dediğimiz şey belli bir sistemin bazı kurallar çerçevesinde bir alanı yönetmesidir. Bizden çok daha farklı yani. Çünkü yine tahminlerimize göre bu sistemleri yöneten kişiler insandı. Şimdi ise büyük şirketler dünyayı paylaşmış durumda. Bu şirketleri de yapay zeka yönetiyor.
Tüm dünya benim başarımla övünse de benim kafamı kurcalayan bir problem var. Sanki bizim de sonumuz buna benzer olacakmış gibi hissediyorum. Çünkü nasıl ki insanlar doğup, büyüyüp, ölüyorsa; nasıl ki dünyadaki tüm sistemlerin başlangıcı ve sonu varsa, insanlığın da bir doğumu, gelişimi ve sonu vardır. İnsanlık, bir döngünün içindedir.
Paylaş
Yazar hakkında
Yaklaşık 2 senedir Defter Arkası'nda yazılar yazıyorum. Genellikle deneme ve öykü yazarım; fakat ara sıra bilimsel yazılar da yazıyorum. Bir süredir sosyal bilimler üzerine yoğunlaştığımdan dolayı, yazılarım da bu doğrultuda olmaya başladı. Eğitimime Haydarpaşa Lisesi'nde devam ediyorum.
Hikaye çok güzel.Ama bence olacakların yanında fazla ütopik kalmış.
😀