İngilizce Hayatımda Önemli Bir Konuma Nasıl Geldi?
- Sümeyra Sultan Hançerli
- gönderildi EğitimYaşam
- 8
Herkese selamlar, bugün uzun süredir düşünmekte olduğum, İngilizce ve yabancı diller hakkında olan ufak tefek görüşlerimi sizlerle paylaşacağım. Bu yazının yazılmasındaki amacım dillere ve dillerin öğrenilmesine ilgi, sempati besleyen birileri varsa onlarla aramda bir bağ kurabilmek ve diller hakkında kendilerince edindikleri tezleri şahsımla paylaşabilmelerini sağlamaktır. Bu yazıyı yazmamdaki bir diğer amaç ise internette bu konu hakkında yeteri kadar bilgi bulunmaması ve bu konuyu merak edip araştıran kimselerin araştırmalarında bir nebze olsun katkı sağlamaya çalışmaktır. Keyifli okumalar.
Hepimizin bildiği üzere her Türk çocuğun İngilizce eğitimi ortaokulun başında başlar ve eğitim süresince okul hayatının sonuna kadar devam eder. Günümüzde İngilizce eğitiminin bazı anaokullarında da öğretildiğini bilmekteyiz. Her birey doğumundan ölümüne kadar bir sınav içindedir ve bu sınavın sonunda kişi ne kadar çok çalıştıysa o kadar çok ödüllendirilir. Biz de okullarda ya da kurslarda bunu yapıyoruz. İyi birer geleceğe sahip olmak için ders dinleyip, geleceğimiz uğruna sınavlara giriyoruz. Bazılarımız geleceğinde elde edeceği kolaylıkları düşünüp küçüklüğünden kendini sıkıyor, bazılarımız da yarınını yarına bırakıp bugünü yaşıyor. Bazen sorumsuz, bazen umursamazca.
Peki bu kadar sınavın, dersin arasında İngilizce neden bu kadar unutuluyor? İnsanlar İngilizceyi neden sevmiyor? Ya da neden İngilizce bizlere doğru şekilde öğretilmiyor, sevdirilmiyor mu demeliyim? İnsanların yabancı dillere karşı olan soğukluğu, ön yargıları yabancı dillerin güzelliklerini fark edemediklerinden midir?
Küçüklüğümden geçtiğimiz yıllara kadar daha önce hiçbir yazı kaleme almamış olmama rağmen her zaman bir gün yazar olacağıma dair hayaller kurardım. Ama şu yazar olma meselesini etraflıca düşündüğümde daha önce hiç yazı yazmadığımı fark ettim. Daha ebedi bir yazı kaleme almamış biri nasıl yazar olabilirdi ki? Ayrıca daha bu işe yeteneğim var mı yok mu onu dahi bilmiyordum. Evet, şuan hala bir yazar değilim, ama deniyorum. Yazılar yazmaya çalışıyorum, teknikleri araştırıyorum, bunun için çabalıyorum. Hemen size bunları neden anlattığımı söyleyeyim, yazmak ve yabancı dil öğrenmek arasında da bir çeşit hayali bir bağ kurdum diyebilirim. Nasıl mı? İşte cevabı:
Okuduğum okul beş senelik bir Sosyal Bilimler Lisesi ve ben geçtiğimiz döneminde İngilizce hazırlık sınıfını atladım. Lise hayatımın ilk döneminde İngilizceyle çok fazla haşır neşir olduğumdan olmalı ki bir şey fark ettim. Hiçbir öğretmen ya da ebeveyn bize İngilizceyi ya da yabancı dilleri zorla sevdiremez! Küçüklüğümden bu yana İngilizce sevmeyen arkadaşlarım hep olmuştur -ki bir dönem benim de İngilizceden nefret ettiğimi eklemekte fayda var- ve bu arkadaşların – ya da tanıdıklarım- her zaman öğretmeni sevmedikleri için İngilizce öğrenemediklerini söyleyip durmuşlardır. Evet, ülkemizde İngilizceyi hakkıyla bilen ve öğreten insan sayısı bir elin parmaklarını geçmez ama sırf bu dersi öğrenemiyorsun ya da sevmiyorsun diye tüm suçu öğretmene yıkmak ne kadar doğru? Açıkcası ben geçtiğimiz sene kendimi yabacı dil anlamında fazla geliştirdiğimi düşünmüyorum çünkü bunu istemedim, kendime başka öncelikler koymuştum. Bu dersi bana öğretmenlerim sevdirmedi dersem de şüphesiz yalan söylemiş olurum. Çalıştığım kadar not aldım ve pişman mısın diye soran olursa da net bir cevap veremem. Çünkü daha önce İngilizceyi sevmeye çalışmamıştım. Ayrıca eğitim sistemini eleştirenler de olacaktır. Herkesin saygı çerçevesinde istediğini eleştirmesi en doğal hakkıdır. Ama öğretmenlerin bizlere hiçbir şey öğretmediğni kimse savunamaz. Öğretmenler müfredatta bahsi geçen konuları bize anlatmakla yükümlü olduğu gibi, yaptığı işi sevmeyen ve dersi anlattığında kabak tadı veren öğretmenler de yok değildir. Ama yine de, kişideki öğrenme isteği ne kadar fazlaysa gözü ne öğretmen görür, ne de öğretmeni kötüleyen öğrenci.
Yukarıda yazarlığı ve yabancı dil öğrenimini bağdaştırdığımı ve hazırlık okuduğum dönem boyunca İngilizceyle pek ilgilenmediğim hakkında bir şeyler söylemiştim. Dediğim gibi, daha önce yazar olmak istiyordum ve madem hazırlık okurken ders sayım çok az, ben de yazı yazıp kendimi denemeliyim diye düşündüm. Düşüncemi gerçekleştirirken bazen ödevlerimi aksatıyor, bazı akşamlar ders bile çalışmıyor hatta uyumuyordum. Bu deneme sürecinde yazı yazmayı gerçekten çok sevdiğimi fark ettim ve bunu devam ettirmek için kendime söz verdim. Fakat ne yazık ki İngilizceyi çok sevdiğimi son yazılılarda idrak ettim. Bir anda aklıma bir fikir geldi: neden gelecekte hem yazar olup hem de yabancıların kitaplarını çevirmiyordum? Böylelikle sevdiğim işi yapacak, dahası yaptığım işten zevk alacaktım. Evet, İngilizceyi insanlarla iletişim kurmanın hoşnutluğuyla öğreniyordum ama iş anlamında da harikulade olabilirdi! Bu düşünce aklıma girdikten sonra içimde aşırı derecede bir İngilizce öğrenme tutkusu patlak verdi. Sınıf öğretmenimi arayıp çalışmak için geç kaldığımı ama bunu başarmak istediğimi söyledim ve yaklaşık bir saat boyunca bu konu hakkında konuştuk. Bana verdiği tavsiyeleri dinledim, bana yazı yazma konusunda başarılı olduğumu –çünkü bunu yapmak istediğimi- ve İngilizceyi öğrenmek istiyorsam bunda da başarılı olacağımı söyledi. Evet, her öğretmen ders anlatır ama herkes öğrencisi için vakit ayırıp ona yol gösterir mi bilemem. Belki bu benim çok şanslı olduğumdan kaynaklanıyordur, tıpkı TEOG döneminde bana İngilizce öğreten öğretmenimin şu anda severek gittiğim okuluma beni yönlendirdiği gibi!
Konuyu bir sonuca bağlamam gerekecek olursa bir lisan bir insan derler. Şu anda yabancı insanlarla iletişim kurmaktan zevk aldığım kadar başka bir şeyden zevk almıyorum diyebilirim. Birey kendi istediği işi yapmalıdır. Sporda, sanatta, hayatın her yerinde bu böyledir. Ayrıca geçmişte dil öğrenmeyi sevmememe rağmen bu yazımı bir İngilizce kursunda değerlendiriyorum ve daha önce hiçbir kursa bu kadar zevkle gitmedim. Bu da şaşırdığım -bu dili gerçekten seviyorum sanırım!- noktalardan biri oldu. Unutmayın, insan her şeyde başarılı olacaktır diye bir kural yoktur. Yazı yazan birine ilham ne zaman geliyorsa, yapmak istediği mesleğin, öğrenmek istediği dilin ilhamı da birdenbire gelir. Bize düşen verdiğimiz kararları yalpalamadan sonuca çıkarabilmektir. İngilizceyi –ve dilleri- önemseyip önemsememek de size kalmıştır ki, önemsenmeyen bir dersin, ya da o dili size öğreten kişinin yapabileceği pek bir şey yoktur. Sadece içinde bulunduğun durumun güzel yanlarını görürsen başarıya ulaşabilirsin.
Ben de sorumsuzca davrandım, hatalarım oldu, üzüldüm, bazen ağladım. Lakin yapmak istediğim bir şeyi daha anladım ki İngilizce harici yeni diller öğrenmek için kapılarımı araladım. Dil öğrenmenin zevkli taraflarını buldum. Unutmayın, dili öğrenmek zorunda değilsiniz ama öğrenmek istediğinizde hiçbir zaman mükemmel olamazsınız. Mükemmel olamıyorum, öğrenemiyorum diye sizin için emek sarf eden insanları suçlamayın. Yapmanız gereken tek şey elinizden gelenin en iyisini yapmak, kafanızda kurduğunuz limiti aşmak. Bu dil anlamında da değil, hayatın her yerinde. Ben nasıl yazarlık ve dil öğrenimini bağdaştırıyorsam siz de başka şeyleri bağdaştırabilirsiniz. Ancak limiti aşarak yeni limitler ortaya çıkarabilirsiniz. Bu yazdığım, söylediğim, hissettiğim, yaşantımdan anlattığım her şey size birer dost tavsiyesidir. Mutlaka görüşüme katılmadığınız yerler olacaktır. Bu tür olaylar tartışmaya açık olduğu gibi, anlaşmalı şekilde sonuca da bağlanılabilir. Yeter ki bu konu üzerine iletişime geçmek isteyen insanlar olsun.
Paylaş
Yazar hakkında
Kanuni Sosyal Bilimler Lisesi öğrencisi. Defter Arkası'nda 1 senedir yazıyor; durum hikâyeleri, denemeler ve kitap incelemeleri yazmayı çok sever!
Merhaba, yazınızdaki samimiyeti ve kişisel gelişime atıfta bulunan dostça tavsiyelerinizi çok beğendim fakat “konuyu sonuca bağlamanızdan” öncesinde bir okur olarak yabancı dil öğrenmekte tavsiyeler vereceğinize dair bir izlenime kapılmıştım, okurken bunu esas alan bir paragrafa rastlayamamak eksiklik hissettirdi. Eğer tavsiyeleriniz varsa sizden duyma şansını verebilir misiniz? Şimdiden teşekkür ediyorum 🙂