Sabahın körü. Alarm yine yüksek sesle zır zır çalıyor. Daha yeni uyumuştum halbuki. Kalktım, lavaboya gittim. Işığı açtığımda her seferki gibi birkaç saniye gözlerimi açamadım. Erken yatma sözümü yine tutmamıştım. Tostumu yedikten sonra evden çıktım. Dolmuşa vardığımda yanımdakine fısıldadım:
– Merhaba hanımefendi, sizden bir ricam olacak. Metrobüste ineceğim de, uyuyakalırsam beni uyandırabilir misiniz?
– Tabii ki de.
– Teşekkür ederim.
İşte bu. Yarım saat de olsa uyuyabilecektim. Gözlerimi kapatmadan önce son bir telefonuma baktım. Yanımdaki bayanı oylamam gerektiğini düşündüm, 5 puanı bastım. Kendisinin 4,2 puanı vardı. “İyi bir kadın” diye geçirdim içimden.
Keskin bir dürtmeyle uyandım. Dolmuştan inip okuluma yürümeye başladım. Üst geçitte birisi defterini düşürdü. Defterini almasına yardım ettim. Yoluma devam ederken onun sayesinde puanımın 4,1’e yükseldiğini farkettim. Bu kadar erken saatte mutlu olabilmek için güzel bir neden. Sahi, bu saatte okula mı gidilir?
Okulda her zamanki gibi herkes birbirine puan vermekle meşguldü. Puanlarımız sadece toplumsal hayatta değil, okulda bile önemliydi. 4,5 puanın altındakiler sözlü notlarından 100 alamıyordu. Günlük hayatta da puan hep önemliydi. Yüksek puanlılara öncelikler, indirimler ve ayrıcalıklar tanınıyordu.
Bütün herkese gülümseyerek sınıfıma geçtim. Ders başlamıştı, herkes konuşmadan dersi dinledi. Teneffüs zili çaldı. Etrafıma bakarken gözüm birden sınıfın en düşük puanlı çocuğa takıldı. Kimse onunla konuşmazdı. Benim de bugüne kadar onla hiç muhabbetim olmamıştı. Vicdan azabı duyarak yanına gittim. Yanına gider gitmez sınıfın diğer öğrencileri puanımı düşürmeye başladılar. Olmaz, bir kez olsun bu durumu önemsemeyecektim. Derin bir sessizliğin ardından kendimde muhabbeti başlatma cesareti buldum:
– Merhaba Ahmet, neden puanın bu kadar düşük?
– Çünkü gerçekleri söylediğim için Enes. Etrafına bir bak, herkes ne kadar da sahte davranıyor. Sırf puan uğruna yapılmadık yalakalık kalmadı. Herkes 4,5’i geçebilmek için uğraşıyor. Ne kadar bilgili, kültürlü, dürüst, doğru yahut ahlaklı insan olduğunun hiçbir önemi yok. Tek ve en önemli şey puanın. Sadece okulda olsa iyi, bu olay bütün toplumda var. Eskiden iyilik önemliydi. Karşılık beklenilmeden yapılırdı. Şimdi iyilik puan için yapılıyor. Herkes ne kadar da iyi değil mi? Ben ise arkadaşlarıma hep bu sistemden kurtulmamız gerektiğini, puanın bir şeyi ifade etmediğini haykırdım durdum. Kimse beni dinlemedi. Sadece gerçekleri duymak istemedikleri için puanımı düşürdüler. Uzun zamandır ilk kez yanıma gelen sensin Enes. Umarım beni anlıyorsundur.
Ahmet ne kadar da haklıydı. Aslında herkes muhtemelen bu doğruları biliyor olmalıydı. Ancak bu doğruların bahsi bile geçilmediği için zamanla söylenmemesi gereken sözlere dönüşmüştü doğrular. Eskiden sadece kafelere oy verirdik, o günler ne güzeldi. Kararımı vermiştim, bundan sonra Ahmet’in yanında yer alacaktım. Mutlaka birileri gelip bize katılacaktı, değil mi?
– Ahmet bundan sonra senin yanındayım. Artık beraber insanlara bunları anlatacağız, olur mu?
– Tabii ki de.
Gün boyunca insanların yanına gidip doğruları anlatmayı denedik ama nafile. Kimse bizi dinlemiyordu. Benim puanım 2,3’e düşmüştü. Bana hep gülümseyen arkadaşlarım şu an bana nefretle bakıyorlardı. Sabırlı olmalıydım. Bir gün mutlaka bizi anlayacaklardı.
Aradan 1 ay geçti. Şu ana kadar bizi kimse dinlemedi bile. Hatta düşük puanımız olduğu için okuldan atıldık. İnsanlara yönelik kötü davranışlar sergiliyormuşuz. Bu duruma üzüldüm ancak en azından artık uykumu alabiliyorum. Hala umudumu yitirmiş değilim. Şimdi dışarıda gördüğüm insanlara anlatmaya çalışıyorum. Henüz dinleyen olmadı ama bir gün mutlaka olur, değil mi?
Not: İşbu yazıdaki hikaye Black Mirror dizisinin “Nosedive” adlı bölümünden esinlenilmiştir.
Yaklaşık 2 senedir Defter Arkası'nda yazılar yazıyorum. Genellikle deneme ve öykü yazarım; fakat ara sıra bilimsel yazılar da yazıyorum. Bir süredir sosyal bilimler üzerine yoğunlaştığımdan dolayı, yazılarım da bu doğrultuda olmaya başladı. Eğitimime Haydarpaşa Lisesi'nde devam ediyorum.
Güzel bir deneme.